Korkudan kahve falıma bakamadı olaylar gelişti (tamamen gerçek) ~ Deepweb,2018,illuminati,korku,hikaye,cin,hack,credit,card,uzaylı,aog


İnci Sözlük yazarı ve AOG Üyesi |Tugay Sr.| Bilginin arasında jupitere kadar koşanların arasına hoş geldin.Artık başımdan geçen ibretlik/komik anıları Başıma geldi menüsünden okuyabilirsin.

Korkudan kahve falıma bakamadı olaylar gelişti (tamamen gerçek)



o gün arkadaşlarla falcıya gittik. normalde dinime bağlı biriyim ama fala kesinlikle inanmazdım. kadın arkadaşların falına baktı işte bilindik şeyler söyledi. sıra benimkine gelmişti. kadın kahveyi açtı, birden ürperdi. eli titremeye başladı - ben buna bakamam dedi. neden filan diye ısrar ettim ama söylemedi, bizi dışarı çıkardı. ben de orospu çocuğu uğraşmak istemedi yalan malan deyip yoluma devam ettim. önemli kısmı bunun ardından olayların başlamasıydı:  olay 3 sene oldu arkadaşlar, uzun süredir psikolog ve psikiyatri desteği alıyorum ve hala sıkıntılar var. dinlemek isteyen anlatacağım. 


edit: duvarımın resmi http://i.imgur.com/2dv2qhe.jpg 

edit: http://vocaroo.com/i/sı3hczm2jb5 duyduğum seslere benzer... 

edit: kısık sesle, http://youtu.be/kjhbvglhgqo şunu da dinleyin. sonu iyi değil ama etkiyi arttıracaktır.

edit: arkadaşlar saat 1. 3 gibi ıssız bir yerde videoyu çekmeye çalıştım. ilk başlarda herhangi bir şey olmadı sakince yürüyordum. insanların olduğu bir yerdi ve bir şey olduğu yoktu. daha sakin ve sesssiz bir yere gittim. korkmaya başladım. nefes nefese kaldım bu yüzden. videoda göreceksiniz ıssız bir yer olduğunu. ışığın altından geçerken: 
http://www.youtube.com/wa...fjq4&feature=youtu.be / diğer ışık sönme videosu: http://youtu.be/4z-xyxrv_cs buyrun arkadaşlar yürürken çektim. dediğim gibi söndüğünü bile farketmedim. videoyu incelediğimde farkettim.

spoiler: arkadaşlar ilerleyen zamanda köy evine tekrar gideceğim. bulduğum kitapta المعجزات هي في النار. "keramet ateştedir." yazıyordu. arkadaşım arapça biliyor ona çevirttim. kitabın içeriğinde cinlere ait bazı sembol ve slüetler vardı. onlardan biri: http://img822.imageshack.us/img822/1693/m82ng.png yaşı küçük olanlar, korkanlar, etkilenecek olanlar bakmasın.

http://i.imgur.com/cie58wm.png 
http://i.imgur.com/zznnrjz.png 
http://i.imgur.com/ip5pmra.png 
http://img32.imageshack.us/img32/743/am9i.png


ilk haftalarda laylaylom geçiyordu hayat. işte karı kız, okul vs derken devam ediyordum. hiç aklıma gelmezdi böyle şeylerin olacağı. sizin başınıza gelir mi bilmiyorum ama 6 hissim çok iyidir ve çoğu yerden geçerken ışıklar söner. alt geçitlerin girişinde yanan spot lambaların söndüğü dahi olmuştur. bunları geçelim, çoğu kişide oluyordur sanırım ama bir farklılık olduğunu hissediyordum. zaman geçtikçe huzursuzluk ve üzüntü basmaya başladı beni. hiç bir şey yokken geceleri özellikle bir karamsarlık ve ağlama duygusu geliyor. bazı geceler bağırarak uyanmalar, kötü rüyalar görmeye başlamıştım. ama normaldir diye geçiştirdim.
 , .. :

bazı zamanlar karabasan diye tabir ettiğimiz olay gerçekleştiriyordu. ama herkeste olduğu gibiydi pek abartılacak bir şey yoktu. yalnız birgün yataktan düştüm ve götümün yere çarpması ile uyandığıma eminim o acıyı hissettim. etrafı görebiliyordum ama sanki rüyadaymış gibi sadece beynimde canlanıyordu. ses duymamla irkilmiştim. kafamda kedi ebatlarında bir şey vardı. bunu çok iyi hissediyordum. benle bildiğiniz konuşmaya çalışıyordu. o anın verdiği korkuyla elimle tuttum. bildiğiniz amına koyim bildiğiniz kemiklerini hissediyordum. sımsıkı tuttum fırlattım. tam arkamda kalorifer peteği vardı. ona çarptı ve inleme sesi geldi. gözlerimi o an açmıştım işte evde tektim amına koyim ve sabah olmuştu ve ben hala yerdeydim. etrafı aradığım kaloriferin oralara baktım sadece ufak bir ezilme vardı başka bir sikim yoktu. bu olayı da rüya diye geçiştirdik amına koyim bilsem geçiştirirmiyim


o ezilmeyi de kafamı çarptım bayıldım gibi düşünmüştüm.
bu karabasan olayı git gide arttı. semum filmini izleyen bilir. ordaki kadını bir şey boğazlıyor ve kadın sabah ezanı ile birlikte uyanıyordu. lan aynısı bana olmuştu. hatta filmi izlediğimde oç benden çalmış gibi düşündüm. çünkü ben filmden önce yaşamıştım bu durumu. 21 yaşındayım şuan o gün korkudan yerimden kıpırdamadığımı bilirim. uyandığımda sabah ezanı okunuyordu ve öyle bir salavat getiriyorumki öyle bir dua ediyorumki yalvarışlarımı sadece ben duyuyorum çok kötüydü uyandığımda gözümden yaş geldiğini bile görmüştüm. çok fazla hatırlayamıyorum ama boğazımı biri sıkıyordu amına koyim abimle birlikte ranzada yatıyorum ben altta. o olayda elimi uzatıp ranzanın üstüne vurmaya çalışıyordum uyansın beni uyandırsın ya da kurtarsın diye. anasını sikim yetişemedim lan o an sanki ölecek gibiydim çok zor nefes alıyordum. allahtan ezan okundu ve uyandım.


bunları ilk başta anneme anlattım onlarda pek dinle bilgisi yoktur ama gerçekten korktuklarını yüzlerinden okuyordum bu durum beni daha çok sikiyordu. sonra yengeme anlattım. yengem namazını kılan dinine düşkün biridir. bana bildiğimiz fatiha tarzı duaları verdi. bunları cuma günü okuyacaksın filan dedi. bu dediklerini yaptım belirli süre bir sik olmadı. sonradan kafamı sikim hep psikolojik deyip salladım. birgün uykuya daldığımda aniden nefes nefese uyandım. evde herkes olmasına rağmen saat de erken olmasına rağmen bu sefer kimse yoktu. dışarda da aynı şekilde . ışıklara filan baktım hiç bir yerin ışığı yanmıyordu. aniden irkildim ve bedenime bakıyordum. bildiğin ruhum çıkmış bedenimi görüyordum. hatta çok iyi hatırlıyorum duvara doğru dönük yatmışım üstüm açık bacaklarımı büzüştürmüşüm elim de yastığın altında


aniden sırtıma bir tırnak dokundu. bu ruhuma dokunmuş gibiydi. hem ben hissediyordum hem de yataktaki bedenim hissediyordu. çünkü onu görüyordum onunda irkildiğini farketmiştim. bizim arada akvaryum var geceleri onun ışığı yanar. onun ışığı yanıyordu o sıra. o da bu dokunma ardından cızırtılar içinde söndü. elektriğin gittiğini sandım. - o dokunuşu hissetmenizi istiyorum bildiğiniz tırnak böyle kurt tırnağı gibi hani korkunç dizilerde filmlerde görürüz. sırtımda bastırıyordu aşağıya doğru süzdü. birden gülme sesi geldi. o sesi siktin sene unutamam. amına koyim sesin ardından benle konuştu. aralarında gülüşmeler dalga geçmeler... sanki birçok kişi vardı amına koyim tek kişi değil. daşşak geçiyorlardı. o tırnak hissinden sonra biri beni öyle bir tuttuki anlatamam sola doğru yüz üstü çevirmeye çalışıyor. ruhum olduğunu tahmin ettiğim bedenimde sola dönmeye çalışıyorum ama yok kulağımda fısırtı şeklinde sesler anlamsız arapçamı bilmiyorum. o tarz konuşmalar geliyordu. tek tük türkçe kelimeler de duyuyordum.


o duyduğum seslere benzer bir ses arkadaşlar-
http://vocaroo.com/i/sı3hczm2jb5 dinlemenizi istiyorum anlayan biri umarım çıkar. amına koyimbirazdan okula gideceğim ter içinde kaldım - yalnız bu seste kadın sesi var benimki böyle değildi baskın bir erkek sesiydi böyle hışırtılı gürültülü geliyordu

bu sesleri duyarkan gülüşmelerin içinden ağlamaya yakın seslerle benle biri türkçe konuşuyordu ama çok zar zor. ben bile çok zor duyuyordum. çırpınırcasına iletmeye çalışıyordu bana. *not: ben arkadaşlar nas süresini o zaman tam bilmiyordum sadece son kısmı minel cinneti vennası biliyordum. o ses bana nas suresini okumamı söylüyordu böyle direk şunu oku filan değil ama nas süresini okumamdan yana olduğunu hissettim. o anlık korkuyla fatiha filan kaptırıp gidecektim amına koyim fatiha suresini hatırlamıyorum. her gün aklımıza gelen en basit sure aklımda yok. nas süresi nerden olsun. sadece minel cinneti vennas diyebiliyordum. hiç bir sik olmuyordu amına koyim gülüşmeler daha da artıyordu


dinlemiyorsanız devam etmeyi bırakacağım dinleyen varsa söylesin arkadaşlar


e amınıza koyim 1 kişimi dinliyor


yapacak bir şey yoktu aynı kelimeleri tekrarlayıp duruyordum. aniden elektrikler geldi. ışıklar yandı, balığın ışığı dışarının ışığı.  elektrik yok muydu var mıydı bilmiyorum, sadece elektrik gelir gibi oldu. bu aydınlanma ile birlikte sesler gitmişti ben de ayakta değildim artık yataktaki bene geri dönmüştüm ve tam anlamıyla uyanmıştım. nefes alışımı şuan bile hissediyorum öyle içten ve korkuyla alıyorumki hayal edemezsiniz. anne diyip bağıracağım düşünün o derece ama kımıldamamayı tercih ettim. bir süre böyle kaldıktan sonra her şey normale dönüşmüştü ya da ben öyle sanmıştım. böyle rüyaların amına koyim diyordum. salondan oyuncak sesleri geldi birden. küçük kardeşim var oyuncakları salonda duruyor. ben de daha geç değil o oynuyor sanıyorum. dedim bu çocuk ne yapıyor bu saate amına koyim diyip içeri gittim.


içeri gittiğimde oyuncaklar delirmiş gibiydi. pilli filan çalışan arabalar, hareketlenmişti. bu bi sik değil önemli olan salonun ortasında delicesine hareket eden ufacık cücelerdi. bildiğiniz oyuncak gibilerdi. ışık yanıyordu, çarpıp geri dönüyorlardı 5 tane filan vardı. hiç böyle oyuncağını görmemiştim amına koyim arabaları filan kaapattım o sıra kardeşime küfür ediyorum bunları böyle bıraktım diyerek.


ardından ufak cücelere yöneldim. elime aldım alttından kapatıyorum bi tanesini geri açılıyor kapatıyorum geri açılıyor anasını sikerim uyacağız deyip sinirle hepsini topladım balkondan aşağıya fırlattım. aşağı düşünce kırıldı 4ü sadece elimde bi tane kaldı. bunu da aşağıya fırlattım. ama dışarı atıyordum sanki görünmeyen bir duvar vardı önümde geri sekip balkonun içinde düşüyordu. onca yaşadığım şeyden sonra bu beni çok ürkkütmüştü üzerine bastım kırdım. balkonda çekip vs var. onları aldım kırdım. gece gece kimse de demediki amına koyim o saate ne yapıyorsun diye. tekrar uyumaya döndüm içim ürpermiş yüzüm elim buz gibi su içmeye rahatlamaya gittim. ışıklar filan yanıyordu her şey doğaldı


tahmin ettiğime göre saat 2 civarıydı. su içmeye gittiğimde köpek havlamaları ordan oraya koşma seslerini duydum. lan bi rahat uyku yok diyerek elime aldığım suyla tekrar balkona yöneldim. biraz içip suyu piçlerin üstüne atacaktım. balkona çıktığımda köpekler amaçsızca böyle yola havlıyorlardı amaçsız hiç bir şey yok. en az 5 adet köpek var. köpeklerde pis böyle hiç adam gibi bir köpek yok. sokak köpekleri işte. üzerlerine tüm suyu döktüm sinirle. hiç biri yerinden kıpırdamadı götünü sikeyim.  şuan anlattıklarım hepsi aynı geceydi. bunların hepsi normalde 1 saatte olacak şeyler ama sanki bana 1 dakika gibi geliyordu. hay götünü sikim diyip mutfağa gittim tekrar su doldurmaya. babam da gürültüye filan uyanmış geldi yanıma hızlıca. gözleri normal değildi yeni uyandı belki de ondandır dedim. dedi napıyorsun napayım su içeyim uyuyamadım uyku tutmadı dedim. birden onu sormuyorum ne yarrak yiyorsun lan sen diyip çekiştirdi ne oldu filan derken boğazımı tuttu sıkmıyor ama sadece kıyafetimden tutuyor. lan ne yaptın diye bağıyor durmadan amına koyim kafası iyi diyip bardağı kafasına çakacaktım birden duvara doğru iteledi beni. ne olduğunu filan tekrarlayınca hışırtılı bir ses tonuyla sen onları aşağıya niye attın onlar c*n di dedi. yazamıyorum şuan korkudan kusura bakmayın. böyle deyince neye uğradığımı şaşırdım amına koyim boğazımı sıkmaya başladı nefes alamıyordum. öleceksin yapcak bir şey yok diyordu bana bunu yaparken. ama o öldürmeyecekti. nefes alabiliyordum yeteri kadar. bana ağlayarak bağırmaya bağladı. ne yaptın olum sen öldürecekler seni. işin bitti gibi cümleler kullanıyordu. boğazımı bırakıp kafama şişeyle vurdu ve ben o an yere yığıldım gerisini hatırlamıyorum sabah olmuştu yataktaydım. kafam şişmişti. saat öğlen 12iydi. hiç bir şey olmamıştı amına koyim ama kafam şişikti. annem babam abim filan çalışıyor herkes işe gitmişti kapıyı da kitlemişler hırsız fılan girmesin diye. kardeşimde okulda. ben o sıra okulumu bu olaylar yüzünden dondurmuştum. selçuk üni de okuyorum götler. normalde 4 sınıf olmam gerekirken şuan 2 sınıfım hatta birazdan okula gideceğim ikinci öğretim malum. devam ediyorum. duvardaki izleri nasıl farketmemişler dedim amına koyim bildiğiniz duvarda kan izleri üzerimde kan izleri vardı. bu olay 212 yılında yaşanıyor arkadaşlar. o zaman 66 var elimde hemen telefonu aldım resim çektim. resmi bir dk yüklüyorum.


http://i.imgur.com/2dv2qhe.jpg 66 nokianın flashı ile çekilen resim bu kadar olur amına koyim. cd nin içinden bulduğum resim arkadaşlar. hatta resmi görünce anlatmaya başlayı düşündüm. bende annemlere göstermek için bu izleri ellemedim. akşam oldu tekrar hiç akşam olmasını istemiyordum ağlıyordum sessizce ama gözümden yaş gelmiyor içimden ağlıyordum ama ağlayan ben miyim değil miyim farketmiyordum. akşam annemler geldiğinde duvarı gösterdim. eve arkadaşımı alıp kavga ettiğimi sandılar. çünkü çöpte kırılmış bı şişe duvarda kanlar vücudumda şişkinlik ve göbeğimde morluklar vardı


bu olayları babama anlattığımda daşşak mı geçiyon diyip tokatta atmıştı. ben de direk yengeme anlattım. o da olabilir düşüncesiyle beni güçlü bir hocaya götüreceğini söyledi onla bu hocanın yanına gittik. bildiğiniz gibi bir muska vermedi bana. odanın belirli yerlerine çeşitli işaretler çizmemi istedi. yuvarlak içinde çeşitli figürler ve ayrıca tabii ki muska verdi. bunun yanından ayırmayacaksın dedi. para aldı mı almadı mı bilmiyorum ama sanki olaylar daha hafiflemişti. sadece karabasan, elektirik ışık sönme gibi olaylar yaşıyordum. annemlere bu muska tarzı şeylerden bahsetmedim. tshirtin içine çengelli iğneyle tutturmuştum. o günde o tshirti giymeden dışarı çıkmışım annemde kirlileri ayrıştırırken muskayı görmüş. içini açıp başıma gelen olayların ondan geldiğini büyü filan olduğunu düşünüp yırtmış komidinin içindeki vazonun içine koymuş. bir gün hiç bir bok farketmedim. diğer gün annem gelip bana olayı anlattı o an götüm tutuşmuştu naptın sen filan deyip kadını azarladım vazoya koştum tekrar birleştirecektim bantla. en kötü bi hocaya götürecektim. vazoya baktığımda yırttıp koyduğu kağıt yoktu. sadece küller kalmıştı. anne yaktın mı dedim hayır dedi. bundan sonra asıl olaylar başlıyor arkadaşlar şuan okula gideceğim için yemek yemem giyinmem gerek. gece kaldığım yerden devam edeceğim.


dinleyen olduğuna dair mesaj yazın. eğer dinleyen olmazsa keseceğim


lan bi kişi yazıyor hep. gece geleceğim. hazır olun hikayenin asıl olayları için


arkadaşlar geldim. rezervleri alalım. dinleyenler burada mı


burada olanlar ses versin devam ediyorum


annemin yırtmış olduğu muskanın küllerini bir kaba koydum ve direk hocanın yolunu tuttum. hocanın yanına gittiğimde durumdan oldukça şaşkındı böyle bir şey mümkün değil gibisinden bana baktı ama yaşananlar bunun mümkün olabileceğinin kanıtıydı. hoca olayı uzatmak istemiyordu bunu anladım. beni dışarı çıkarmaya çalışıyordu, hatta daha gelme bunları kafandan uyduruyorsun, kendin yakıyorsun gibi cümlelerle olayı geçiştirdi. ben de olayın pek uzarında durmadım. hatta unuttum diyebilirim. 4 5 ay geçmişti normal yaşantıma geri dönmüştüm. bu süre zarfında sevgilim dahi olmuştu. onla çeşitli heyecanlar yaşadık mezarlıkla seviştik öpüştük. nickim buradan gelmekte. aynı şeyi tekrarlamak için farklı bir mezarlığın yolunu tuttuk bu sefer amaç korkumuzla yüzleşmek daha da içerilere girmekti...



mezara girdik ve daha da içeriye doğru gittik. aslında tinerci, bekçi birilerinden korkuyorduk mezarlıklardan değil. mezarlığın içinde ışık olmamasına rağmen içersi çok aydınlıktı nur inmiş gibiydi. zaten şehit mezarları da vardı orada. belki de ay ışığının yansımasıydı bizim gördüğümüz. benim kulağım çınlamaya başladı ama öyle böyle değil. çok aşırı. kulaklarımı tuttum bekliyorum ne olacak diye. kız arkadaşıma sende de varmı çınlama diyecektim yanıma baktığımda kimse yoktu mezarlığın ortasında tek başınaydım. o kadar içeriye girmişim ki nerede olduğumu tahmin bile edemiyordum. bizim geldiğimiz mezarlık değildi burası...

mezarların üzerini okumaya çalışıyordum ama türkçe yazan hiçbir şey yoktu. farklı bir alfabe vardı bazı mezarların tipi değişikti. normal dikdörtgen yerine üçgendi bu mezarların tasarımı. sadece bir kaçı böyleydi. korkuyla koşmaya başladım. bir mezarın üstüne iki göz beni takip ediyordu. herhangi bir hayvan zannettim ama gözleri o kadar çok parlıyordu ki bunu kesinlikle anlatamam size. bunun verdiği korkuyla bekçi kulubesine doğru koşmaya başladım. oraya vardığımda bekçi hiçbir şey olmamış gibi oturuyordu. adama seslenmeme rağmen beni duymuyordu cevap vermiyordu. sanki farklı bir aleme onların alemine geçmiştim. cama vurmama rağmen tepki vermiyordu. cama taş attım o derece korkmuştum. cam kırılmıyordu. hatta herhangi bir titreme bile olmuyordu

göt korkusuyla hemen dışarı çıktım. dışarda tabiri caizse in cin top oynuyordu. sessizlik ışıklar kapalı hiçbir şey hareket etmiyor olduğu yerde duruyordu zaten başka birini daha göremedim. tekrar eski şeyler mi başlıyordu yine mi ruya görüyordum bunu anlayamadım. artık ne rüya değil ne rüya bilemiyordum anlayacağınız gibi. koşuşturma sonunda evime varabilmiştim. allahtan algılayamadım yer evime yakındı. evin etrafındaki binalar sanki farklı gibiydi ama siktir et deyip direk eve gittim. kapıyı abim açmıştı yüzümdeki korku ifadesini görüyordu. ne oldu dedi geçiştiren yanıtlar ile hemen odaya girdim. eve geldiğimde saat gece 1 olmuştu. kıza mesaj attım ama kız seninle bugün hiç buluşmadık dedi. birden şok olmuştum nasıl olur lan bu diye. kafayı yiyordum herhalde. o günün gecesi daha da hareketlendi. çünkü uyuduğumda başıma gelecekler biraz saçma ve bir o kadar korkunçtu.


yine uyuduğumda ani bir irkilme ile rüyanın içinde uyandım. ama rüya olduğunu biliyorum. üzerimde bir yük olduğunu da hissediyorum. uyanmaya çalışıyorum ama uyanamıyorum. tekrar o işittiğim sesleri duyuyorum. sert bir şekilde kulağımda fısıldamalar işitiyorum. çabuk getir onları buraya. buraya aitsin. burada olmalısın gibi sesler. lan bağırıyorum nere mk nere ne diyonuz kimsiniz. yine tekrarlıyorlar aynı şeyleri. bir sözü üç beş farklı kişinin ağzından duyuorum. ani bir irkilme ile gözlerimi açıyorum. ranzanın o üst yatağın alt kısmında, mezarda gördüğüm yazılar. tam başucumda ise taş parçaları, yaprak parçaları, bacaklarımda toprak parçaları var. ne olduğunu anlıyamıyorum ama kıpırdayamıyorumda.

üzerimde incir ve incir kökü var. kulağıma yine fısırtılar geliyor. bizim buradan çaldıklarını getir. buraya getir. bize aitsin gibi konuşmalar işitiyorum. istemsizce bütün bu üzerimdeki yanımdakilerini topluyorum. hepsini bir poşete dolduruyorum. gecenin 4ünde bunları toplayıp mezarlığın yolunu tutuyorum. neredeydi bu mezarlık hiçbir fikrim yok sadece yol beni nereye götürürse oraya gidiyorum. şanslıyım ki ev de uyanan kimse de yok. bir de şöyle birşey istemesemde bunları ben yapıyordum engel olamıyorum.

mezarlığı bulduğumda bu sefer o bekçi orda yok. kimse yine yok karanlık. ay ışığı sadece mezarlığı aydınlatıyor. bir ağaç sökülmüş ama bildiğiniz kocaman kökü oradan çıktığı belli amk benim elimde ise sadece ufacık bir kök var. kökü taşları ne var ne yok o açık olan toprağın içine atıyorum. bu sefer mezarlar olduğu gibi normal gözüküyor. istemsiz bir şekilde toprağı ellerimle o boşluğa atıyorum. burayı kim kazmıştı burayı benim kazmam imkansızdı. nasıl olabilirdi. gece boyunca o boşluğu ellerim ile kapatmaya çalışıyordum.


telsiz sesleri ışık ile gözlerimi açtım. neredeyim lan ben ee rüyaydı bu amk yatakta olmam gerekti. hiç bir şey böyle değildi. başımda toplanmışlar. bekçiler polisi arayın filan diyordu. yanlarında yaşlı biri daha vardı. ben uyanır uyanmaz etrafıma baktığımda kazılmış bir mezarın içinde kendimi yatıyor vaziyette buldum. uyandığımda bana ne oldu oğlum başına bir şey mi geldi gibi sorularla baş başa bırakmışlardı. korkudan ağlamaya başladım böyle bir şey mümkün olamazdı. sakin ol polis ambulans filan çağırdık dediler. ben küfür ederek dalgamı geçiyorsunuz benimle deyip koşarak kaçmaya başladım

beni takip ediyorlardı ama bir müddet sonra peşimi bıraktılar. allahından bul dercesine. keşke öyle olsaydı. eve gittiğimde ailem artık kafayı bulduğumu iyi olmadığımı düşündüler. diğer gün direk psikiyatriye götürdüler. adam klasik olarak ankisayete tehşisi koydu. verdiği ilaçlardan yeşil reçete ilaçlar filan vardı. adını verebilirim ama ilaç ismi vermek doğru değil. ilaç tedavisine başlamıştım en doğrusu bu olacaktı sanıyorum.

sabah akşam bu ilaçları içmeye başladım. dedikleri gibi acaba sadece psikolojik miydi olaylar yavaş yavaş durağaanlaşmıştı. ilaçların verdiği etkiyle sadece uyuyordum. ama bu olayların geçmesi gerçekten iyiydi. kafamı dağıtmak için annemlerle köye gittim o ay içinde. köyde yeni bir ev yaptırıyorduk yerimiz vs her şey hazırdı. ama köy yerleri böyle olayların daha çok geçtiği bir yer ama artık psikolojik olduğunu varsayarak ailecek köye gittik. 2 3 gün kalacaktık. köyümüz inebolunda arkadaşlar.



artık o konuşmalar fısıldamalar kulaklarımdan gitmiş. bu olayları unutmaya bile başlamıştım. ama köyü gezmeye çıktığımda mezar başında gördüğüm o yaşlı adamı ormanın içinde görmüştüm. ağlıyordu. bu kadar rastlantının amına koyup diyerek köy evinin yolunu tuttum. hava kararmaya başlamıştı. eve gittiğimde artık hava tamamen kararmıştı. annemler de büyük halalara gidiyoruz gel sen de diyerek beni de çağırdı ama yorgundum ve pek akraba ziyaretini siklemiyordum. onlar gittiğinde köy evinde tek başımaydım. aslında köy gibi yerlerde yalnız kalmak korkutuyordu ama ilaçlardan sanıyorum herhangi bir duygu hissetmiyordum.


onlar gittikten 5 dk sonra kapı çaldı. herhalde babam yine telefonu unuttu diyerek direk kapıyı açtım. köy evi amına koyim ne hırsız olur ne başka gibi bir düşünceyle. yaşlı adam kapıda duruyordu. gözlerinin altı kararmış. gidin burdan buraya gelmeyecektiniz diyordu. ne oldu amca diye seslendim. adam sayıklıya sayıklıya arkasını dönüp devam etti. kapıda ise bi işaret vardı lan diyorum daha önce varmıydı bu işaret kırmızı yine kan gibi ama boya tam yuvarlak değil böyle sonsuzluk işaretinin yarısını kesip koymuşlar gibiydi. ev yeni yapılıyor ya anasını sikim ondandır diye düşündüm.




annemler geldiğinde o adamdan hiç bahsetmedim. sabah olunca adamı araştırmaya gittim. adam uzun süredir kimsenin uğramadığı tahta bir eve 5 6 ay önce taşınmış kimseyle sohbet muhabbet etmiyormuş. bunu da köylülerden duyuyorum. adamın benim o gezmeye çıktığım ormanın içinde kalıyormuş. lan o zaman benim istanbulda gördüğüm adam kim bunları düşünmeyi bırakıp yaşadıklarıma inat korkumun peşinden gidiyordum. neler olacak artık ben bile merak ediyordum ölecek miyim kalacak mıyım.



araştırmalar sonucu adamın çocuğunun öldüğünü öğrendim. sert bir cisimle öldürülmüş ama vücudunda da tırnak izleri varmış. köylülerde bu konu hakkında pek bilgileri yok. ben de artık ne korku ne duygu kalmış. göt korkusu da ilaçların sayesinde kaybolmuştu. bu adamın bizle ne işi olabilirdi. meraktan adamın evinin yolunu tuttum. göt korkusu yok gibi ama yine de akşam değil öğlen civarı adamın evinin yolunu tuttum. yanımda da bizim akrabaların köpeği var. ufak tefek bişi amına koyim. hırt desen kaçıyor ama yine de yanımda götürdüm.

adamın evi köylülerin dediğine göre ormanın içindeki ağaç evdi. köpek köy köpeği he ev köppeği filan değil. onu da ayı mayı çıkar filan diye yalandan da olsa yanımda götürdüm. en kötü havlardı. evi bulduğumda evde biri yaşıyor olması çok zordu. köye uzaklığı 1 2 km var. pek adam akıllı bir yerde değil zaten. tahtalar eskimiş tahtaların arasından evin içi gözüküyor öyle düşünün. eve git gide yaklaştığımızda güneş ışığının dahi ağaçlardan zar zor içeriye süzüldüğünü görebiliyordum. köpeğin birden yerinde sabit kalıp hırlamaya başlamasıyla az buçuk tırstım . ayı kurt aklıma hayvan filan çıkacak gibi geliyordu ama sanıyordum.

köpeğin havlaması ile birlikte aklım biraz karıştı. acaba eve yaklaşmalı mıydım adamın orada yaşaması imkansız gibiydi. birazda ürpermiştim açıkcası. köpeğin öyle kenetlenmesi beni korkutmuştu. köpeğin tasması var ama tasmaya ip bağlı iple tutuyorum düşünün çamaşır ipi gibi. ben biraz daha yaklaşmaya başladığımda köpek geride kalmıştı. biraz zorlayınca elimden ipi kaçırdım birden kaçmaya başladı havlayarak. ilaç içmeme korkmama rağmen yavaş yavaş içimi korku sarıyordu. ben de geri dönmeye karar verdim. yanlış eve mi geldik amına koyim diyerek köyün yolunu tuttum. bizim köyde çok fazla çocuk yok ama komşumuzun çocuğu 16 yaşında bir çocuğu vardı. tesadüfen köy yolunda onla karşılaştım. bilirsiniz cana yakın olur bu kişiler. direk muhabbete girdim. aslında amacım bu evi yaşlı adamı araştırmaktı. belki tanıyordu bu adamı. yürürken muhabbet ediyorduk. bir süre sonra bu evi adamı sordum. çocuk şaşırmış biraz da korkmuş gibiydi. ne işin var abi o adamla. boşver bulaşma hiç diyordu. ne oldu lan anlatsana tarzı konuşmaya başladım.

hava iyice kararmaya başlamıştı. çocuğun dediğine göre adam ev kalmıyor ama evde yaşıyormuş. nerede yatıyor nerede kalkıyor belli değil. geceleri pek oraya gitmedikleri için detayları da bilmiyorlar. dediğim gibi biraz uzak kalıyor köye. çocuk abi orada köy mezarlığı da var. bundan dolayı da geceleri pek gitmeyiz o tarafa filan dedi. köy mezarında da bilirsiniz 5 10 mezar vardır kırık dökük böyle bizim buralardaki gibi değil. daha ürkütücü bir havası var. eve yaklaştığımda çocuk akşam dışarı çıkalım mı camiye gideriz namaz kılarız ordan bu olayları konuşuruz filan dedi. zaten eve geldiğimde annemlerde gelmişti. tamam deyip çocuğu gönderdim. eve geldiğimde annemler neredesin filan deyip üzerime geldiler. onlarda korkuyorlardı benim tavırlarımdan yine aynı eskisi olacak gibi korkuyorlardı. ben de arkadaş buldum takılıyorum filan dedim. aslında o çocukla arkadaş olmak gibi bir düşüncem yok tüm düşüncem o adam ile ilgili detaylara ulaşmaktı. aklıma kapıdaki işaret gelmişti onu sordum siz mi sildiniz nerede işaret dedim. ne işareti biz geldiğimizde kapı açıktı içeri girdik evdesin sandık dediler. hay amına koyim dedim. hemen kapıya koştum kapının anahtar kısmının yanındaydı o işaret şimdi hiç bir sik yoktu. hayal mi görüyorum yine amına koyim deyip. tekrar yanlarına gittim. akşam yemeği derken. yatsı ezanı okundu. normalde namaz kılma gibi bir düşüncem yoktu ama dışarda çocukla buluşmalıydım.

arkadaşlar birazdan okula gideceğim. akşam kaldığımız yerden devam edelim.

dışarı çıktığımda çocuğun evine doğru yöneldim. dışarı çıktığında hadi gidelim dedi nereye filan derken namazı kılalım sonra konuşuruz dedi. bende de ne abdest var ne bişi. yok filan diye geçiştirdim. o camiye girdiğinde peşinden bir 5 kişi filan daha geldi ben de cami avlusunda oturdum. cami de küçük avlusuda küçük öyle büyük filan değil. köy kahvesine yakın. ama kahvedekiler de namaz için camiye gelmiş. anlayacağınız kimse yok sokaklarda. zaten görseniz amına koyim 3 5 tane sokak lambası var onlarda yanıyor mu yanmıyor mu belli değil. normalde ilacımı sabah akşam almam gerekti ama artık pek sallamıyor gibiydim. korku yok ya anasını sikerim ilacın deyip o akşam içmedim. nerden bileceğim etkisini bu derece hızlı göstereceğini amına koyim.


arkadaşlar geldim kaldığım yerden devam ediyorum. yerlerinizi alın.


hiç mi merak etmediniz amına koyim.


hemen geliyorum siz yerinizi alın yazmaya başlıyorum başımdan geçenleri.


havanın iyice karanlık olmasıyla birlikte bendeki ürperti de ortaya çıkmaya başlamıştı. zaten karanlık o derece fazla ki yanınızda fener olmadan dışarda yürümek bile bir yerden sonra zor oluyor. köyü aydınlatan ışıklarda yeterli değil. öğlen civarı o adamın evine gitmek o kadar koymuyordu ama şimdi içimdeki korku hissini yavaş yavaş hissedebiliyordum. yanımda fener gibi bir şey de yoktu allahtan arkadaşım yanına 2 tane almış ekstra pil vs bile getirmişti. ona beklemeye koyulurken gözlerimin karardığını hissettim. şöyle bir karanlıktı ışıklar yanıyor ama sanki gözümün önüne perde geliyordu. ışığı görebiliyordum ama yeterli aydınlık yoktu. bayılacağım filan sandım keşke bayılsaydım. hafif bir esinti yüzüme çarpıyordu.

gölgemin, gölgelerin hareket ettiğini hisseder hissetmez ayağa kalktım ne oluyor lan diye. herhangi bir seste duymuyordum sadece gölgeler kendi aralarında fısıldamayla konuşuyor gibi geliyordu. anlaşılır bir şey değil, rüzgarın sesi bile olabilirdi. fazla takılmadan yerime oturdum. arkadaşı beklemeye koyuldum. 3 4 dakika sonra köy ahalisi yavaşça camiden çıkıp evlerine dağılmaya başlamıştı. bir kaç kişi de kahvenin yolunu tutmuştu. sonunda arkadaşım gelmişti, çocuğun adı abdullah bu arada. kısaca apo diyim anlayın. nerdesin amına koyim filan deyince o da bozuldu biraz, fenerleri de poşete koymuş bana verdi. e ne yapacağız ne yapıoz filan diye üsteledim. şimdi mi gidiyoruz. götüm tutuşmaya başlamıştı yavaştan.

aponun da babasının motoru var öyle traktör gibi ses yapan motorlar varya he onlardan işte. dandik bişi ama idare ederdik. onunla gidelim dedi, babam uyuyunca. tamam dedik, kahveye geçtik zamanın biraz geçmesini bekliyoruz. kimsede kalmamıştı. 2 3 kişi vardı. onlarda aralarında konuşuyordu. iki çay istedik. 15 dk filan geçtiğinde adamların konuşmalarına kulağım takıldı. o yaşlı adamdan bahsediyorlardı. kim bu camiye filanda gelmiyor. dışarıda da görmüyoruz. evine giden oldu mu filan aralarında konuşuyorlar. biri çocuğunun canice öldürüldüğünden. karısınında kanserden öldüğünden bahsediyor. üzüntüden buraya gelmiş belki kafayı rahatlatma düşüncesiyle. amına koyim kısa süre önce ist görmüştüm bu adamı bu malların bilmediği bir şey vardı kesin. biraz daha zaman geçtikçe artık yola koyulduk, kahvede kapanacaktı. çocuk motoru iyi mi kullanıyor nasıl kullanıyor bilmiyom da amk atladım arkasına, az bir şey motoru normal sürdük çalıştırmadan, ses yapmasın diye. hafif eğimli zaten yollar. adamın evine doğru yol aldık 3 4 dk içinde adamın evinin oraya varabilirdik yürüyerek ama yolu takip ettiğimizden 5 10 dk sürmüştü.

eve yaklaştığımızda yolun kenarında motoru bırakmıştık. içeriye giremezdik çünkü ormandı. eve yaklaştığımızda hafif pis bir koku burnuma işledi resmen. bir bok yok sadece hafif bir ışık var. ışık da mum ışığı gibi böyle hareket ediyor hafif hafif. ilk başta eve gizli mi girecektik yoksa kapıyı çalarak mı gireceğiz bunu tartışıyoruz amına koyim. ineboluyu bilenler bilir bir de kurt çakal sesleri geliyor. hayvanların uluma sesleri götümün üç buçuk atmasını sağlıyordu. çocuk alışık amına koyim sıkıntı yok onda o konuda ama o da evden adamdan tırsıyor belli nefes seslerinden amına koyim. en kötüsü mezarlığın içinden geçecektik yol evin ters tarafında kalmış. yani etrafından dolaşalım mantıklı olan bu ama köy mezarlığı etrafı neresi belli değil ki amına koyim. allahatn ışık filan da yok bi sik görmüyoruz.

eve yaklaştığımız da herhangi bir seste gelmiyordu. apo kapıyı çalalım dedi. amına koyim adamınn ne yaptıgına bakmak için ne kapıyı çalıcaz dedim. camın kenarından içeri bakmayı seçtim . hafif hafif cama yaklaştım. perde filan yoktu ama pislikten gözükmüyordu. içerde adam yok gibiydi. apo da egılmış bekliyordu. fenerlerin ışığını da kapattık. ışığı kapatmamızla uğultu sesi geliyordu. götüm tutuşmuştu o an amına koyim

o gölgeler tekrar hareket etmeye başladı ugultu fısıltı arttı bunla birlikte tekrar kulağım çınlamıştı. üzerimize doğru koşan bir şey vardı. hayvan gibi ama iki ayagının üstünde ay ışığı ile gölgesini görebiliyordum o ses çok kötüydü at gibi sanki dört nala koşuyordu ama ne olduğu tam belli değildi. apo ilk başta bağırdı çok yüksek bir sesle . amına koyim o denli korkmuştu ki anlatamam . yardırarak koşmaya başladık.

asıl amacımız oradan var gücümüzle kaçmaktı. aklımızda tekrar dönmek bile yoktu. bu kaçışma esnasında mal gibi fenerin tekini de camın orda unutmuşuz. arkamızdan koşan şey sanki ağaçların yanından geçiyor bizden hızlı gidiyor gibiydi. bir sağda bir solda... koşarak motorun yanına gittik. direk motora atladık amına koyim, motoru çalıştırdığında artık motorunda bi boka yaramayacağını anladık. apo ağlamaya başladı yarrağı yedik nerden dedin de geldik buraya filan diye. ben onu mu sakinleştireyim kendi mi çözemedim. o anın etkisiyle karanlığın içinden aniden o adam karşımıza çıktı. ne işiniz var burda diye sordu? göt korkusu yolumuzu kaybettik filan motor çalışmıyor dedik.

adamın yanımıza gelmesi ile birlikte artık hızlı koşan cisim de artık yoktu. adam sert bir şekilde bana bakıyordu. çabuk gidin buradan, rahat bırakın beni gelmeyin buraya diyordu. tekrar motoru çalıştırmayı denedi apo sanki bir sik yokmuş gibi motor çalıştı. göt korkusu atlayıp direk uzaklaştık. ağlayarak motoru sürmeye başladı. tüylerim diken diken olmuştu. soğuk terler götümden akıyordu bunu hissedebiliyorum. gece artık tamamen çökmüştü.

yolu sadece motorun farı aydınlatıyordu. yolu tam net göremiyorduk yeterli değildi belki tek ben görmüyordum. stres, korku, çocuğun ağlamasıyla birlikte kaza yapmamız kaçınılmaz olmuştu. yol kenarındaki boşluğu göremeyip, dengeyi kaybetmiştik. motorun yan yatması ile birlikte yere çakılmıştık. gecenin o vakti yardım edecek kimse de yok. allahtan bana pek bir şey olmadı. apo ise ayağını kırmıştı. ayağının üstüne düşmüş. ayağım kırıldı filan diyordu ama büyük ihtimalle incilmişti çok sert düşmedik aslında. yürüyemiyordu. lan burada kalamayız yürü gidek filan dememle onu sırtımdan tutmaya ikna ettim. bir 5 10 metre böyle yürüdükten sonra daha gidemeyeceğimi anladımç

burada beklemesini 2 dk içinde hemen yardım isteyeceğimi söyledim. ilk başlarda yok filan dese de yapacak bir şey yoktu beklemek zorundaydı. koşarak hemen köyün yolunu tuttum. lan koşuyorum koşuyorum bir türlü köyü bulamadım. amına koyim kaç kere gelip gittim bir de yolu bulacağım. mantıklı olan yolu takip ederek köye gitmekti ama kestirme diye ormanın içinden yardırdım. çarpaz şekilde olabildiğince hızlı koşuyordum. nefes alış verişim kalp atışlarımı yanımda olsanızda duysanız çok etkileyici ve şiddetliydi. o anı unutamam. biraz daha koştuktan sonra yanlış geldiğimi düşündüm. tekrar yanına gidecektim aponun. yorulmuştum korku susuzluk biraz bitirmişti beni. koşmayı biraz yavaşlattım. ama yine tempolu gidiyordum. geri döndüğümde motor hala yan yatıktı. apo ise

döndüğümde apo yattığı yerde yoktu. tshirti ve ayakkabıları vardı sadece. buna anlam vermemiştim biri mi yardım etti alıp götürdü, tecavüz mü etti ne oluyor lan diyerek sıyırmaya başladığımı düşündüm. yanımızdaki poşet hala motora takılıydı. o an telefon aklıma geldi. annemleri aradım. nerdesin lan sen diye telefonu açan babamdı azarlamaya başladı. dedim apoyla motora bindik geziyorduk filan dedim. apo kim nerde oturuyor diye tekrarladı. nasıl amına koyim komşumuzun çocuğu apo dedim. lan ne yarrak yiyorsun. komşunun çocuğu yok geldi bana motorunu çaldığını söyledi. baba diye bağırdım hıçkırıkla nasıl apo olmaz ormanın içinden gelin yolun orda kaldım çocuğun ayağı kırıldı yerde yatıyordu. şimdi tsihrtle ayakkabısı var. babam ne olduğunua anlam veremeden telefonu kapattı. hemen geleceğini söyledi onları beklemeye başladım.

uzun süre babamların gelmesini bekledim gelen giden yoktu. motorun yanında ufak bir taş parçasının üzerine oturdum. üstüm başım düşme esnasında yırtılmıştı ama pek aldırış etmedim, aponun nerede olduğu nereye kaybolduğu benim için önemliydi. ilk başlarda etrafta dolanarak apo diye bağırdım ama ses seda yoktu.

kısık sesle, http://www.youtube.com/watch?v=kjhbvglhgqo şunu da dinleyin. sonu iyi değil ama etkiyi arttıracaktır.
orman adeta ağlıyordu, bu aponun sesimiydi yoksa gerçekten orman ağaçlar ağlıyormuydu. sadece ay ışığının aydınlattığı yerleri görebiliyordum etrafta olan bitenden haberim yok fenerin pili bitmesin lazım olur diyerek onu da açmıyordum. telefonun şarzı da bitmek üzereydi. ağlama sesleri gitgide artıyordu böyle direk bildiğiniz ağlama gibi değil ama hıçkırıkları hissedebiliyordum. telefonun şarjı bitmeden tekrar annemleri aradım. aramızda geçen konuşma: nerdesin lan dedi. babam demin aradım ya ne nerdesini, kimlesin dedi apo filan dedim. sanki demin hiç aramamıştım ve aynı konuşulanlar şimdi aramızda geçmişti. olaylar iyice çığrından çıkmıştı. mantıklı düşünüp bir şeyler yapmam gerekti. artık telefonun dıt dıt sesleri de konuşurken kulağıma gelmişti. şarj bitiyordu. saat ilerliyor gecenin karanlığı içime kadar işliyordu . tekrar motoru mu çalıştırmalıyım yoksa yürüyerek mi devam etmeliyim. motoru kullanabilirdim ama tekrar düşerim diye korktum açıkçası motoru orada bıraktım.

tekrar apoya seslendim belki beni duyardı, bu sesleniş ardından amlansız gülüşmeler duyuyordum. ama normal olarak değil böyle içimden gelen gülüşmeler. içimden geliyordu adeta bu sesler. köyü bulmalıydım, artık apoyu da siktir ettim. büyük ihtimal oda köye gitmişti. ben böyle düşünüyordum.

ilk başta tempolu adımlarla yürümeye başladım. olacak gibi değildi karanlıktan korkmaya başlamıştım feneri açtım ne zaman biter pili onu da bilmiyorum ama artık açmam gerekti. feneri sağa sola korka korka tutarak ilerliyordum. yine nefes nefese kalmıştım. hem heyecan hem korku hem de yorgunluğun verdiği etkiyle nefes nefese ilerliyordum. öksürmeye de başlamıştım. gecenin ayazı iyice işlediğinde sis de çökmeye başlamıştı. her şey üst üste gelmesi beni çok zor durumda bıraktı. zaten bir bok gözükmüyor bir de sis olması cabasıydı. yavaş yavaş adımlarımı hızlandırdım…

artık delicesine koşmaya başlamıştım nereye varırım nereye giderim hiçbir fikrim yoktu ama köyü bulacaktım. biraz ilerledikten sonra yine aynı yere geldiğim farkettim amına koyim etrafımda turda atmıyordum ama aynı yere gelmiştim. mezarlık önümde duruyordu. adamın evi muhtemelen hemen yakındı. sanki bir şey beni bu eve sürüklüyordu.

dikkatsizce koşarken artık yavaşlamıştım, ter içinde kalmıştım. zaten aşırı terleyen biriyim üstüm başım çok ıslanmıştı. fenerin mezar taşlarına amaçsızca tutuyordum yavaş yavaş da yürümeye devam ediyordum. daha önce farketmediğim bir mezar bu sefer dikkatimi çekmişti. daha farklıydı diğerlerine göre. bu mezar biraz daha eskiydi. hatta mezar taşındaki yazılar bile silinmeye yakındı.

arkadaşlar saat 1. 30 gibi ıssız bir yerde videoyu çekmeye çalıştım. ilk başlarda herhangi bir şey olmadı sakince yürüyordum. insanların olduğu bir yerdi ve bir şey olduğu yoktu. daha sakin ve sesssiz bir yere gittim. korkmaya başladım. nefes nefese kaldım bu yüzden. videoda göreceksiniz ıssız bir yer olduğunu. ışığın altından geçerken: 
http://www.youtube.com/wa...fjq4&feature=youtu.be
mezar taşının üzerine fener ışığını tuttuğumda şaşkınlık ve korku içinde kaldım. böyle bir şey mümkün olamazdı ama artık yaşadıklarımdan dolayı neyin gerçek, neyin sahte olduğunu anlayamıyordum. mezar taşının üstünde abdullah ö… yazıyordu. soyadını veremiyorum kusura bakmayın. doğum tarihi 1890 – ölüm tarihi ise 1906ıydı. genç yaşta ölen biriydi. acaba dedim… abdullah olabilir miydi? bu endişe ve korkuyla mezarın yanına yaklaştım. ( hatırlıyor musunuz bilmiyorum, kapıya çizilen bir işaret vardı. o işaretin yarısı mezar taşının üstüne kazınmıştı. bu boya değildi, bildiğiniz tahtaya kazınmış.. )

o an korkuyla ağlamaya başladım. öyle ağlıyordum ki bağıra bağıra neden diye bağırıyordum. hiçbir ses hiçbir çıtırtı dahi duymamıştım o an. bana eşlik eden kişi bu apo olabilir miydi? artık bu amaçsız ilişkilerden bir şey çıkartamamıştım. mezarın sonuna geldim ağlamaya devam etmiştim. adamın evi bu yolun ilersinde olmalıydı. yolu devam ederek hızlı tempoyla koşmaya başladım. fenerin ışığı artık kapanmaya yakındı. hafif soluklaşmıştı ama yine de yanıyordu. ne zaman kapanacağını tabii ki bilemezdim. telefonum artık açılmıyordu. ne kimseyi arayabiliyordum, ne de ışığından faydalanabiliyordum. şansımın amına koyim deyip yoluma devam ettim.

köy yolunu artık bulmuştum. buna şükür edip yoluma devam ettim. eve girdiğimde sadece mum ışığı yanıyordu. evde ne eşya vardı ne bir şey. sadece birkaç kanepe yatak vs. kapısı tahtadandı. yeni yapılmış, bizim ev gibi değildi. ama evimiz buydu yani bunu biliyordum. anne babama seslendim kimse yoktu. ee nerdeler amına koyim benimi aramaya çıkmışlardı. telefonu şarja taktım mumu söndürecektim ışıkları yaktım ilk hiçbir şey yanmadı. telefon da şarj olmuyordu. ya beni aramaya çıkmışlardı ya da komşulara gitmişlerdi. eve baktığımda sadece bir pantolon ve birkaç tsihrt vardı. aslında pis bir kokuda vardı. birden irkildim dönüp dolaşıp adamın evinemi girmiştim amına koyım.

evi biraz mum ışığıyla araştırdım. fener asılıydı duvarda. onu aldım çalışması için dua ediyordum. bura benim evim ama nasıl olurda amına koyim burayı tanıyamam. duvarlarda çeşitli yazılar, işaretler de vardı. fener yanıyordu. bir an mutlu oldum ama bir fenerin yanması beni bu kadar mutlu ediyorsa daha ne durumdaydım.

feneri yaktım evi araştırmaya başladım. neler bulabilirdim. yerde kırık bir fotoğraf çerçevesi vardı. fotoğraf çerçevesinde yaşlı adam, apo hepsi vardı. çok anlamsızdı amına koyim yaşlı adam köye yeni taşınmış biriydi. apo ise yan komşumuzdu. artık hiçbir şeye anlam veremedim. ağlamaktan uykusuzluktan gözlerim de şişmişti. saat gece 4 olmuştu. köy ışıkları sönmüş sadece sokak lambaları yanıyordu. artık uyumalıydım. yatak pisti ama yapcak bir şey yok. sabah uyandığımda sağ salim kafayla ne olduğunu anlamaya karar verdim.

arkadaşlar geldim ama şuan yazabilecek miyim bilmiyorum. gece yazmaya çalışacağım en geç yarın devam ediyoruz. görmeyen arkadaşlar için yaşanan ışık sönme olayı:http://www.youtube.com/wa...fjq4&feature=youtu.be

sabah uyandığımda her şey keşke rüya olsaymış, rüya içinde olsaymışım diye dua ediyordum ama eve tekrar şöyle bir baktığımda rüya değildi, üzülerek buna kanaat getirdim. şimdi ne yapacaktım peki. onca şeyden sonra doğru düzgün hayatıma devam edebilecekmiyim. güneş ışığı yavaş yavaş ortaya çıkınca ilk işim köy kahvesine gitmekti. sabah birçok kişi oraya gidecek, orda olan kişilerle bu durumu tartışır konuşabilirim diye düşündüm. biraz acelece kahveye vardım. kahveye girdiğimde selam vermiştim. içeride 5 6 kişi vardı ama kimse selamımı almadı. yüzüme bile bakmıyorlardı. ne vardı lan ben de tiksiniyorlar mıydı. daha dün ist geldim diye herkes selam veriyordu. sikerim hepinizi – diyerek içimden oturdum masanın birine. bir tane çay istedim. kahvedeki adam somurtan bir yüz ile getirdi, teşekkür ettim ama bir sik demedi. biraz oturup buradan siktir olup gitmeye karar vermiştim. anasını sikerim bu köyün inebolunun diyordum kendi kendime.

kahvenin kenarında eski gazeteler vardı. daha doğrusu yeni gazete yoktu. vakit geçiririm diye bir tane aldım tarihine baktım. 1975 yılına aitti. manşette ki haber gözüme çarpmıştı. ( gazete de sararmaya başlamış artık kurumuş amına koyim. ) aydınlatılamayan bir ölüm haberinden söz ediliyordu. gazete yerel köy gazetesi… geçmiş döneme ait, köyde yaşanan bir ölüm haberini konu almışlar, haberde 15 16 yaşlarında bir çocuğun öldürülmesinden bahsedilmiş. otopsiden sonra ölümünün sert bir cisimle başının arkasına vurularak dövülerek üzerinde birçok çizik ile ölü olarak bulunduğu söyleniyordu. çocuğun ölüsü köyün ormanında, yol kenarında bulunmuş. çocuğun üzerinde sadece pantolonunun olduğundan söz edilmiş. tecavüz şüphesi varmış ama böyle bir durum olmamış. ama kim yaptı ne için yaptı bu bir türlü aydınlatamamış. babasının yakarışlarını ele almışlar. resim filan yalandan bir orman resmi var. babası da üzüntüden ölmüş ama bu haberin tekrar gündeme gelmesi, bu olayı unutmayan birkaç köylü tarafından olmuş.

çayımı içtikten sonra direk kalktım, ben buradan gitmeyi düşünüyordum ama haberi görünce olayların içine daha da girmiştim. bırakıp gidemezdim. ya biri benle alay ediyordu ya da biri benden yardım istiyordu. artık olan olmuştu benim için alay konusu dahi olsam ne için neden olduğu düşüncelerini aydınlatmalıydım. saat 11 civarı gibiydi. kahveden çıkıp aponun evine gitmeye karar verdim. bu benle gelen çocuğun evine. aponun kapısını çaldığımda aponun annesini açtı. benim öyle tahmin ettiğim kişi. annesi olmayabilir. kadın ilk başta kapıyı ürkerek açtı. teyze apo evdemi dedim. kadın 50 60 yaşlarında yaşlı biriydi. ne aposu evladım kimden bahsediyorsun. hadi git buradan diyordu. biraz daha üsteledim. benle gelen çocuk, burada oturuyor sizin oğlunuz… kadın tövbe filan deyip kapıyı kapamaya çalıştı. ne oluyor diye içerden adamın sesi geldi. büyük ihtimal aponun babasıydı. ne oluyor hanım diye yaşlı bir amca geldi. sinirli sinirli yanıma doğru geldi ne var ne istiyorsun dedi sinirli bir ses tonuyla. adam beni görünce tipi değişti götüne koyim. birden sinirli sinirli gelip boğazıma yapıştı. sen benim motorumu çalan it değil misn dedi. yok amca ben değildim oğlunuz çaldı ya dedim. bizim oğlumuz yok çocuğumuz yok deyip adam beni tartaklamaya başladı seni jandarmaya vereceğim. gitme bi yere deyip beni zorla tutmaya çalışıyordu. hatta yüzüme bile vurmuştu. adam yaşlı olmasa aynı şekilde karşılık vermeyi düşünüyordum ama işte… ben biraz üstelemeye başladım yüzümdeki acıyla. hatta küfür ettiğim dahi oldu. adam iyice köpürmüştü. hanımı sakinleştirmeye çalışıyordu. içeri gir şekerin kalbin var rahatsızlanacaksın boşver allahından bulmuş bir de senden bulmasın diyordu. amına koyim bana niye deli gözüyle bakıyorlardı. ben olayları tekrarladım. böyle tekrarladıkça benden ne anlatmak istediğimi sakince anlatmamı söyledi. olayın başından başladım hızlıca, apodan bahsettim. o gece işte motoru alıp gittiğimizi söyledim. köy yolunda düştüğümüzü yaşadıklarımı adamın anlayacağı şekilde anlattım. adam bismillahirrahmanirrahim diyor devamlı. tövbe estafurullah filan sayıklıyor. o çocuğu öldürdüler. çok eski olay aydınlatılamadı dedi. sen dalga geçicek başka bişi bulamadın mı ölünün arkasında konuşmak günah filan geveleyip durdu. e babası siz değil misiniz bu evden çıkmıştı babası burda yaşıyordu. hayır senin kaldığın evde kalıyorlardı onlar. orası bizim ev daşşakmı gecıon amca dedim bilmiyorum olm. kapısı genellikle açık zaten sen oraya girmişsindir. babası da çoktan ölmüştür dedi. ama ölüsü nerde ne oldu adama o da belli değil. istanbula gitmiş diye duymuşlar. ben bunları duydukça artık kafayı üşütmeye başladığımı anlamıştım. adamı iteledim yaşlı adam yere düştü. kadın bağırdı filan artık cinnet geçiriyor gibiydim. kapıları tekmelmeye başladım. önüme ne gelirse fırlatıyıorum gözüm hiçbir şey görmüyor. camları filan aşağıya indirdim. olamazdı deliremezdim ben. amına koyim ağlamaya başladım. öyle içten hüzünlü ağlıyorumki anlatamam. benim için artık her şey bitmişti. kafayı sıyırmış biri olarak ya hayata devma edecektim ya da kendimi öldürecektim.

ben böyle devam edince. köylüler koşarak yanıma geldi. kahveden filan koşanlar… beni alıp sakinleştirmeye çalışıyorlar su filan veriyorlar yüzümü yıkıyorlar. biraz kendime gelmiştim kahveye geldiğimizi anladım. başıma toplanmışlardı. köy kadınları da kahvenin dışından yazık çocuğa filan diye gevelediklerini duyuyordum. zaten genç kesim yok denecek kadar azdı. hep yaşlı kesim vardı çevremde. muhtar filan kim varsa başımdaydı. anlatmamı istediler başımdan geçenleri kimsin olum sen filan diyolardı, kimlerdensin. her şeyi baştan anlattım ailemle kafa dağıtmaya geldiğimi, yaşlı adamın kapıyı işaretlediğini filan. yaşlı adamdan apodan mezarlıktan o dökük evden. köy ahalisi şaşırmış beni dinliyordu. muhtar olan yaşlı adam dedi olm sen buraya bi gece vakti geldin. tek başına eve girdin. birkaç gün evden hiç dışarı çıkmıyordun. üstün başında malum böyle olunca seni deli, meczup biri sandık. bundan dolayı senle konuşmadık filan. geceleri bağırdığımı ağladığımı da, evden çıkmadığımı söylediler.

tekrar tekrar sordum ee o adamın evi yok mu mezarlığın orda, tek başına mum ışığında yaşıyordu işte. sanki beni bir şeye inandırmaya çalışıyorlarmış gibi geliyordu. adam biraz sesini yükselterek öyle kimse yok oğlum. tek başına kalıyorsun sen ve mezarlığa tek yakın ev bu kaldığın yer. kafam yeni yeni dank ediyordu. anlayacağınız ben köyde olduğum müddetçe gece gizli gizli inceleme yapacağımız evde kalıyormuşum. dönüp dolaşıp hep kendimi bu evde bulma sebebim buymuş. yaşlı adam, o çocuk hiç kimse şu zamanda yok. gördüklerim hayal ya da gerçek... ama tek bildiğim bir şey vardı. köylülerin korktuğu o yaşlı adam benim. tek başına mum ışığında o evde kalan benim. insanlar köyde, kahve de yaşlı adamdan bahsediyorlardı ya. hepsi benmişim. sadece duymak istediğimi duyuyormuşum. ya da benim böyle duymamı sağlıyorlardı.

insanlar bana soğuktu ama sağ olsunlar yardımcı da oluyorlardı. benim merak ettiğim benim buraya nasıl geldiğimdi, nasıl geçindiğim, ne yediğim… bunların hepsini kafamda canlandırdığım bir hayal dünyasına göre yaşıyormuşum. deli miyim, hasta mıyım yoksa bunlar, onların bir oyunu muydu? onlardan kastımı anlamışsınızdır umarım. çok fazla anmak istemiyorum, korkuyorum kusura bakmayın. insanlar başımdan yavaş yavaş dağılmaya başladı. muhtar da aileni arayalım istersen, jandarma filan çağıralım, hastaneye götürelim filan dedi. ben de bunları yapmak istiyordum ama o evle olan işim bitmemişti. onca şey yaşayıp burada noktalayamazdım. belki benim bu kadar uğraşmam hayra vesile olacaktı. yanımda bir iki kişi kalmış herkes dağılmıştı. muhtar olan adamdan mum, pil filan istedim. yardımcı oldu istediklerimi getirdi. yemek için bir şeyler de getirmişti. köy kahvesinde akşam üzeri olana kadar oturdum. kafamı iyice dinlemeliydim. bu anlamsız dünyamı anlamdırmalı ve işlerin nasıl yürüyeceğini çözmeliydim. özellikle benim üzerimde durduğum şu ölüm meşelisini detaylıca araştırmalıydım.

evim olarak gördüğüm evin yolunu tuttum, bir müddet sonra. artık o şah şahlı görüntüsü olan ev, artık bana öyle gelmiyordu. çünkü gerçeğin ne olduğunu öğrenmiştim. gözümdeki o sis perdesi kalkmıştı. kaldığım evi görseniz harap içinde. bayağı eski bir ev. yangın çıkma riski bile var. ama ne yapabilirdim. onca gün burdaydım ben, yine burada kalabilirdim. aslında aklımda çekip evime ailemin yanına gitmek var. ama bu kadar üstüne durmuşum bir işin. mezarlıklarda yatmışım birileri benle konuşmuş bir şeyler anlatmaya çalışmış .biraz daha dayanibilirdim. neyin ne olduğunu daha iyi öğrenebilirdim.

evin önüne geldiğinde kapıdaki o kırmızı işaret boyasını arıyordum. temizlenmemiş ama çok eskiden kalma bir işaret olduğu belli. bu cepteydi böyle bir şeyin olduğunu artık biliyordum. eve girdiğimde fenerin pillerini değiştirdim. mum ışığını yaktım hava tam kararmamıştı ama evdeki o kasvetin gitmesi lazımdı. evdeki o koku burnumu sikiyordu ama dayan dayan mezarda sevişen adam diyordum kendi kendime. elime tutuşturduğu ekmek, börek tarzı yemeklerden biraz atıştırdım. şimdi evi karıştırmalıydım ne bulabilirim diyerekten. belli başlı renkli, renksiz fotoğrafları buldum ilk başta o eski dolabın içinde. mutlu bir aile tablosu gibiydi… sadece resimlerin bazıların arkasında anlamdıramadığım harfler vardı. türkçe veya herhangi bir dil gibi değil japoncadaki değişik yazılar gibi. bu resimleri bir kenara koyup araştırmaya devam ettim. güneş iyice batmıştı. şimdi diğer odalara yataklarına altına bakacaktım. aniden irkildim. sanki içimden bir şey geçmişti. artık çok aşırı korkmuyordum alışmış gibiydim ama yine de ürperiyordu insan. bir an duraksadım. fotoğrafların hızlıca akıp gitmesine şahit oldum. nasıl anlatayım bunu havada uçuşmuyorlardı sadece bir çok fotoğraf sanki biri tarafından aranıyordu. şimdi bağırsam ne olacak ağlasam ne olacak. korksam ne olacak. ya deli diyecekler ya da sorunlu vs. önüme biri de çıkmıyordu. göremiyordum birini ama bu olaya da şahit olmuştum artık. bu fotoğrafların biri önüme doğru düştü. fotoğrafı elime aldım, fenerin ışığını fotoğrafa doğru tuttum ne olabilir bu fotoğrafta diye. fotoğrafı incelemeye başladığımda eve köye yaklaşan araba sesleri duydum. 2 3 tane arabaydı sesi biraz yoğun çıkıyordu. direk cama yöneldim. pek bir şey göremeyince dışarı çıkmak zorunda kalmıştım. muhtar ve birkaç köy ahalisi bu araçları karşıladı. gelenler jandarmaydı. ben bir sik ypamadım ki zaten deyip dedirgin olmamıştım ama muhtar benim durduğum eve yönlendirdi onları. jandarmalar hızlıca eve yaklaştılar. ne yapacağım lan resmi elime aldım tekrar kesin buraya geriyorlardı o sırada bu durumu çözmeliydim. resim de tanımadğım yüzler vardı. çok fazla seçilmiyordu duvarda ise yine bu yazılardan vardı. lan resmi bi yere saklıyıp sonra mı baksam filan diye tereddüt ettim. o an bir çınlama sesi ile yere kapandım. hatırlıyor musunuz bilmiyorum hani ruhum bedenimden ayrılmış gibiydi demiştim. yine aynı şey olmuştu bedenim yere kapanmış ben ise ondan ayrılmıştım. bayılmış bile olabilirdim. elimde duran resmi aldım korku içinde kalmam gerekiyorken hala aklımda resim vardı. bu geçtiğim alemin içinde artık resmi anlamdırabiliyor, yazıları okuyabiliyordum. olamaz lan böyle bir şey. hiç bilmediğim bir dil yazı bunu nasıl anlamdırabilirim. “beni buradan kurtar” yazıyordu.

jandarmalar da eve girmişti. seslerini duyuyordum. yere yat filan diye bağırıyorlardı. ben ruhum olarak tahmin ettiğim beden ile yere yattım anlamsızca. ama kendi bedenim öylece duruyordu. beni görmüyorlardı lan. bildiğiniz ben onlara dokunabiliyorum ama beni hissetmiyorlrdı. burdayım lan filn diyordum ama kimsenin beni duyduğu yoktu. bu bana bir armağan mı? böyle bir özelliğim mi var? bunları kendime sormaya başladım. daha kötüsü de olabilirdi bilmediğim bir yerde sıkışıp kalabilirdim. ölmüş dahi olabilirdim. biliyorsunuz öldüğünüzde ruhunuz bedeniniz defnedilene kadar yanından ayrılmazmış.

jandarmalar gelip yere yat diye bağırıyorlar tekrardan. biri gelip bedenime dokundu. bedenim birden yara yığıldı lan çok korkmuştum ibneler o an. öldüm artık her şey bitmişti. hayat, yaşam, anne baba, inci her şey benim için bitmişti. direk komutanlarını çağırdılar. bir asker nabzımı kontrol etti, komutanım nabız atmıyor. hemen ambulansı arayın filan diyerek bağırışmalar duyuyordum. neredeyse tüm köy halkı da toplanmış dışarıda bekliyor… ağlayanlar vs. herkesi sezebiliyorum. duyabiliyorum. bir asker direk kalp masajı yapmaya başladı. kalbime bir müddet masaj yapıyor daha sonra ağzımdan nefes veriyordu. çok kötüydü lan o an öylece kendime baktım ağladım resmen. çömeldim yaşananları seyrediyordum. ölmek bu olmalıydı. nerde o melekler beni karşılayacak olanlar…

ne farklı bir şey duyuyordum ne de olduğum yer değişmişti. yaşananlar film şeridi gibi gözümden geçiyordu. askerin uğraşları ölen ben olmama rağmen beni bile etkilemişti. bir müddet sonra ambulans sesleri duyuldu. hızlı bir şekilde görevliler yanıma gelmişti. asker bildiği şeyleri uyguladığından filan bahsetti doktor ve hemşirelere. ilk başta nabız yok kalp masajına devam ettiler. olaylar 3 4 dk içinde devam ediyordu. artık oksijensiz durmaktan çok şey kaybedebilirdim, belki uyansam bile hiçbir şey hatırlayamacaktım belki sakat kalacak belki de bitkisel hayatta kalacaktım. ağzıma hemen şu hava verdikleri şey var ya ondan taktılar ben oturdum orada öylece ağlıyordum ne kadar kötü bir şey miş ölmek diyordum. 2 saniye bekleyip tekrar o ağzıma koydukları tüp gibi şeyden hava veriyorlardı. tam adını bilmiyorum kusura bakmayın. anladığını umuyorum. diğer yandan doktor kalbime şu kalp atışını dinleyen cihazın kablolarını yapıştırdı. sadece dıııt sesi geliyordu, arada ingilizce olarak makineden ses geliyordu. kalp masajına devam etti. daha sonra gelişen bir şey olmadığından dolayı şok cihazıyla kalp masajı yapmaya karar verdi. masaj aletinin uçlarını birbirine sürmüştü. oksijen veren hemşire çekilmemişti herhalde ona elektrik gitmiyor. daha sonra 3 2 1 diye sayarak elektiriği vücuduma veriyordu. her verdiğinde vücudumun hareketi o kadar kötüydü ki ağlamaktan başka elimden bir şey gelmiyordu. hemen ruhum ile bedenimin yanına gittim. hadi mezarda sevişen adam yapabiliirsin. sen neler atlattın neler geçirdin lan başından neler geçti. hadisene amına koyim bitiyor senin için her şey diyordum. bu yalvarışlarım ve yakarışlarım boşa gitmemişti.

ani bir ilkilme ile bedenime girmiştim bedenimi hissediyordum. makineden kalp atış seslerim gelmeye başlamıştı. ama tekrar ruhuma geri dönmüştüm. hala kalp atışlarım geliyor nefes alış verişim düzelmişti. ama hemşire hala oksijen vermeye devam ediyordu. hadi arkadaşlar yardım edin hastayı taşıyalım dedi, doktor. bir koşuşturma başladı. hemen sedyeye beni taşıdılar. sonra askerler, köy halkı hızlıca taşıyarak köyün girişine yanaşan ambulansa beni götürdüler. ben de bedenimi takip ediyordum. onunla birlikte ambulansa bindim. arkada bir hemşire ve doktor önde de şoför duruyordu sadece. hemşire hala oksijen vermeye devam ediyordu. nabız atışlarım yavaş olmalıydı ki makinenin çıkardığı dıt dıt sesi de oldukça yavaştı.

bir müddet süren yolun sonuna gelmiştik. inebolunun merkezinde bir hastaneye getirmişlerdi beni. ambulans acil girişine yanaştı. beni indirdiler koşuşturma başladı. hastane içinden gelen hemşire ve doktorlar vs. herkes geliyordu. hızlı bir koşuşturma sonrası beni yoğum bakıma aldılar. ben odada kalmıştım. yoğun bakımın ilk etabında doktor detayları öğreniyordu. gözlerime filan ışık tutmuştu. gözlerime baktığında kayıktı. bedenimde bir hareket filan da yoktu. nefes alışım normale dönmüş gibiydi ama yine makineye bağladılar normal olarak. yoğun bakım odasında kalp aletine ve bilmediğim birkaç alete daha bağladılar. üzerimdeki filan tshirt vs. onlarıda çıkartmışlar, üzerime yeşil bir örtü çekmişlerdi. ben orada öylece duruyordum. ruhum ağlıyordu arkadaşlar. ruh lan bu ağlarmı demeyin. bana bile tuhaf geliyordu. belirli detayları doktora aktardıktan sonra hemşire ve doktorlar dışarı çıktı. kapıda onların çıkmasının ardından kapandı. ben bedenimle yalnızdım şimdi. lan ne korkunç bir şey, ne normal olmayan bir şey bu amına koyim diyordum kendi kendime. ama bedenime dayanmalısın sevişen adam, burası sonun olmamalı, lan bak ben burdayım diyordum. kendi elimi sımsıkı tutuyordum… bu bekleyiş 1 2 saat sürdü. bir süre sonra denetlemek için hemşireler geldi rutin kontroller yapıldıktan sonra tekrar dışarı çıktılar. bu bekleyiş benim canımı çok sıkmıştı. ne yapacaktım, ne yapmam gerekti hiç bilmiyordum.

sadece beklemek yetmezdi, yetmemeliydi. ilk başta ruhumu artık kabullenmiştim. bu bana aitti ve burada kalmayı bilmeliydim. öyle de yaptım. ruhum ile birlikte odadan çıkmaya karar verdim. belki birini görürdüm belki de yardım alırdım birinden, doktorların yanına gitmeyi ne konuştuklarını merak ediyordum. hani ruhuz ya amına koyim ilk başta dedim herhalde kapı açılmadan da olsa ben burdan geçebilirdim. ilk denememde başarısız oldum. ne kapı açılıyor ne ben duvarlardan, kapılardan geçebiliyordum. e hayalet değilmiydim ben amına koyim. bir müddet bekleyince hemşire tekrar geldi kapının açılması ile birlikte dışarı çıkabildim. hemşire hızlıca benim üzerimden geçti. yani ben hemşirenin içinden geçmiştim o an. irkildiğini farketmiştim. arada bana oluyordu böyle durup dururken irkiliyordum. demekki amına koyim içimizden içimden o an biri geçiyordu. biriyle denk geliyorduk, ölen biriyle.

yavaş yavaş ilerliyordum. hastane içinde yatan hastalar, refakat eden insanlar, hemşireler, doktorlar, küçücük çocuklar… o çocukları görünce içim cız etmişti. bazıları yoğum bakımdaydı kim bilir kimler neyle uğraşıyordu. ilk başta benle ilgilenen doktorun odasına gitmeye karar verdim. bir müddet ilerledikten sonra koşuşturma başladı. herkes benim yoğun bakım odama doğru yöneliyordu, doktor, hemşireler... hemen onlarla birlikte odaya geçtim. makineler bildiğiniz haykırıyor gibiydi. hepsinden ayrı bir ses çıkıyordu. sanıyorum yeni bir şok geçiriyordum. uzatan kendimi izliyordum. yine bu şok cihazını hazırlamışlardı ama kalbim durmamıştı tam olarak. seruma bir şeyler enjekte ediyorlardı, şırınga ile tekrar kapı açıldığında içeri girdim tekrar ben bedenimin yanına yaklaştığımda bedenim düzelmişti eski haline dönmüştü. artık anlıyordum ki bedenimden uzağa gidemem. belki de çoğu ruh bedenini korkuyla terkediyor ve ölüyorlardı. tabii insanlar napsın amına koyim. başımdan onca şey geçmiş bana bu bile o kadar koymuyordu. şunu net olarak öğrenmiştim. dediğim gibi bedenimi bağlıydım. biraz ayrıldığımda bedenim ölüme daha çok yaklaşıyordu…
yapacak bir şey yoktu bedenime bağlı olarak kalacaktım. ilk başlarda sakin sakin devam ediyordum sanıyordum ki işte yoğum bakımda insana böyle oluyor. bir müddet sonra yoğum bakıma ağlayarak olum diye sesleyerek annemin geldiğini gördüm. babam, akrabalar hepsi gelmiştiler. annem çok ağlıyordu kadın bitmişti resmen ben bile şuan ağlıyorum yazarken düşünün amına koyim. babamın gözleri dolmuş ama ağlamıyordu o güçlü tavrını koruyacaktı. o an anladımki doktorlar filan haber vermiş. keşke bunu yapmasalardı keşke annemi öyle görmeseydim yere kapanıyor oğlumu kurtarın diye haykırıyordu.

annem oğlumu yakından görmek istediğini söylüyordu hemşirelere. onlarda kısa süre yanında kalabilirsiniz sadece siz demişti. anneme gerekli kıyafetleri giydirdiler. annem ağlayarak yanıma geldi. hemşire lütfen kısa diye tekrarladı ve çıktı. annem: “oğlum sen nerdeydin, nasıl bizi bırakıp gittin, senin bu halini de mi görecektim. ağlıyordu beyler. öyle içten ağlıyorduki ellerimi sımsıkı tutmuştu yanağımdan ellerimden öpüyordu. hemen yanına gittim dokundum anne ağlama buradayım bana bir şey olmadı iyi değildim herhalde her şeyi anlatacaktım ama beni duymuyordu ki keşke duysaydı da annem öyle üzülmeseydi… hemşire lütfen yeter bu kadar deyip annemi dışarı çıkartmıştı. onlar harap olmuş bekleme salonunda bekliyordu. akrabalar ise gitmişti ya otele ya da akrabalara vs. tam olarak bilmiyorum artık.

hastanede 1 saat bana 1 gün gibi geliyordu. nedenini bilmiyorum ama bunu ruh olarak devam etmeme bağlıyordum. sanki normal insanlara göre daha hızlı hareket edebiliyordum. bunu net bir şekilde algılamak mümkün değildi ama yoğunlaştığımda hissedebiliyordum. şimdi benim için önemli olan vücudumdan uzaklaşabilmek ve gerektiğinde kapıların, duvarların içinden rahatlıkla geçebilmek olacaktı. dikkat ederseniz insanların içinden geçebiliyordum sonuçta onlarda gerçekte var olanlar… peki kapılardan filan nasıl geçebilirdim? yavaş yavaş denemeye başladım. ilk başlarda bir türlü bu olayı beceremedim. devamlı tırsarak, olduğumdan daha yavaş hareket ederek elimi kapıların içinden sokmaya çalışıyordum ama sonuç hüsrandı. biraz daha düşündüğümde gözümden kaçan bir şey vardı. ben insanların içinden geçerken onlar bana doğru geliyor ve ben de korkarak, hızlı bir şekilde onlara doğru yöneliyordum. yani bu hızı daha da arttırıyordu. zaten olduğumdan daha hızlıydım. vücuduma da arada bakıyordum. yaşananları unutmak mümkün değildi ama adapte olmam, dikkat içinde bu kapıyı atlatmam gerekti. tüm düşüncelerimi bir kenera bıraktım. odaklanarak hızlı bir şekilde kapıya yöneldim. o 1 saniyelik zaman sizin için 10 saniyeydi ama ben 1 saniye içinde ordan oraya hızlı bir şekilde gidebildim ve beklenen o an olmuştu. çok tuhaf bir şeydi ama yaşamıştım. kapının içinden hızlı bir şekilde geçmiştim ama tüm enerjimi o an kaybettim. ruhum ile birlikte yere kapandım. iyi düşünmeliydim. e artık duvardan da geçebiliyorum ama bu kadar kolay değildi. şimdi tekrar tekrar denedim ve tekrar… artık ayağa kalkacak halim kalmamıştı ama şimdi geçerken daha rahattım. bir müddet orada bekledikten sonra, gecenin o vakti vücudumdan nasıl ayrılacağımı öğrenmeliydim. koridorda biraz ilerlediğimde önümden hızlı bir şeyin hareket ettiğini farkettim. aynı benim gibiydi ama sağdan soldan hızlıca geçiyordu. birden pat diye önümde belirdi. önümde beliren şeyi tarif etmeye çalışayım: benim ruhumdan kısaydı, böyle buhardan oluşmuş bir hali vardı. baktığınızda bir insan siliüetinin figürüne bürünmüş buhar, ama tam beyaz dehil hafif gri şekilde su buharı gibi deyim size anlayın. yüzü belli belirsiz ortaya çıkıyor. ilk başta ani hareketlerle konuşmaya başladı. çıkan seslerden bunu anlıyordum. belli belirsiz bir şeyler çıkıyordu yine anlıyamıyordum. aniii hareketlerini farkediyordum… bir müddet sonunda belli belirsiz şekilde konuştuklarını anlamaya başlamıştım. aslında kaçmayı düşündüm ama zaten ben de ölmüş gibiydim daha ölemezdim. kaçsam ne olurdu.

anladığım cümleler arasında burada olmamalıydın, buraya ait değilsin gibi belli belirsiz şeyler işte… e amk niye buradayım diye bağırdım. korkmuyordum ama bu buhar siliüeti aniden değişmeye ve daha büyümeye başladı artık korkuyordum amına koyim. burada olmamalıydın diye tekrarlanan yüksek sessle kulağımın sağır edercesine… geri adım atmaya başlamıştım. bana korkmamam gerektiğini buraya ait olmadığımdan tekrar bahsetti. hayatta olanların burada olması mümkün değil. burası sadece ölülere ait diyordu. neden bana gözükmediğini sordum. görüntüsünü kaldıramayacağımı korkudan, bedenimin felç geçireceğini ya da tamamen öleceğimi söyledi. anladım ki bu her neyse bana zarar vermeyecekti. verecek olsa zaten ilk başta bana kendini gösterebilirdi. ona kim olduğunu sordum. bunun hakkında cevap veremem dedi ama sana zarar vermek istemiyorum. sadece burada çıkman için sana yardım edeceğim dedi. yalnız kişisel olarak soru sormamam gerektiğini, kendisi hakkında bilgi verirse ona zarar verebileceklerini söyledi. neden dedim, benim de burada olmamam gerek buraya ait değildim. peki nesin ne yapıyorsun, bana nie yardım ediyorsun dedim. seçilmişmiyim ben amına koyim.

benim zorla karanlığın içine çekildiğiminden söz etti. aslında ilk başta yaşananların karanlık olduğunu daha sonra ise bana yardım edenlerin olduğunu söyledi. kim olabilirdi onlar. yine senin gibi bu karanlık içinde kalanlar. onlar çıkmayı başaramadı nedeni bedenlerine ait parçaların hala acı çektiğinden dolayı olduğunu söyledi. bunu duyunca aklıma apo ve babası geldi. ben de yaşananlarından kısaca bahsettim. olabilir dedi ama net bilgi yoktu. bedenim bu belirli uzaklığa dayanamamıştı herhaldeki yine makinelerdeki ses artmaya başlamıştı. bana senin gitmen gerek, tekrar geldiğinde nasıl bununla baş edeceğini anlatacağımından söz etti. bunu kabullenircesine tekrar hızlıca bedenime döndüm. hemşireler filan ayaklanmıştı ama geri döndüğümde tekrar bedenim normal haline dönmüştü. annemler de koridorda uyuya kalmış farketmediler bile… böyle olması daha iyiydi. bu durumu aşabilmek olmak birazda olsa beni mutlu ediyordu. tekrar ne zaman o cismin yanına gideceğimi bilmiyorum ama vücudumun toparlanmasını beklemeliydim. bu yüzden normal insanlara göre 2 gün bana daha kısa süre gibi gelen süre zarfında vücudumun yanından ayrılmadım. arada annem babam şişik gözler ile beni izliyorlardı, arada hemşireler geliyor kontrol ediyordu, yeri geldiğinde doktorlarda rutin kontrol yapıyorlardı. durumumum stabil olduğunu net sonuç için sadece beklemeniz gerek diyorlardı…

o süre zarfında yapacak pek bir şeyim yoktu, beklemekten başka. vücudum tekrar dayanıklı haline dönmüştü. geçen süre zarfı vücudum ile olan bağlantımı güçlendiriyordu. tekrar yapabilir miydim? o şey tekrar karşıma çıkıp bana yardım edecek miydi? belki de amına koyim kötülüğün ta kendisi oydu. şimdi tek yapmam gereken bildiğim şey… kapıdan geçmek. vücuduma sanki bir başkası gibi sarıldıktan sonra, kapıdan çıkmaya karar verdim. bu bir veda gibiydi sarılışım ama neden birden bedenime sarıldığımı anlamamıştım. o sıcaklığını da kaybetmemişti… işte o an kapıdan hızlı bir şekilde geçiyordum…

beyler şuan dersteyim. olaylar yaşanmıştır kurgu olayı %10 olaylar eski olduğundan ve ilaç tedavi gördüğümden hayırlayamıyorum. özellikle hastane kısmı çok detaylı. normal bir yaşantı göze alındığında başları da saçma. okurken sadece hayal etmeye çalışın dümdüz okumayın neler yaşadığımı daha rahat anlarsınız.

kapıdan tekrar geçmiştim. bu sefer enerjim daha yerindeydi. şimdi o cismi bulmalıydım o mu beni buluyor bilmiyordum. vücudumdan ayrılmayı öğrenmeliydim. yine kulağım patlarcasına ses duydum. normal bir insan olsa kesinlikle sağır olur. camlar filan patlar o derece bir ses. o grimsi buhar bu sesten sonra etrafımda süzüldü ve tekrar karşımda bir slüet haline geldi. ilk sorduğum seni nasıl bulacağım oldu. bana, senin enerjine bağlı olarak yaydığın enerjiye bağlı olarak karşına çıkıyorum dedi. bana vücudumdan ayrılacağımın nasıl olacağı hakkında bilgi vereceğini bunu bana öğreteceğini hatırlattım. bana gerçekle yüzleşerek hayal olduğu varsayımından kurtularak bu durumu aşabilirsin dedi. peki gerçeği nasıl ayırt edebileceğim nasıl bu duruma alışacağım . ona bağlı olarak beni bir yere götüreceğinden bahsetti korkuyordum ama hayır diyemezdim

ona bağlı olarak hastane içinde ilerlemeye başladık gerçek anlamda ölmekten korkuyordum. belki ölünce karşımıza gelen meleklerden biriydi. ilerledikçe vücudumu. kalp atışlarını duyar oldum. tekrar aynı şeyler olacak gibiydi ama o varlığa bağlı olarak devam etmem bunu engelliyordu. ilk olarak beni bir ameliyathanenin önüne getirdi. kapı da umutlu bekleyen insanlar vardı

ameliyathanenin önünde bekleyen kişi sayısı bir elin parmaklarının sayısını geçmezdi. sanıyorum anne baba, kardeş ve birkaç akraba daha vardı. kimisinin gözü puslu ve yaşlı, kimisi bir umut bekliyor. o an içeriden doktor çıktı. yüzünde hafif bir burukluk vardı. annenin yanına gelerek kızınızı kaybettik dedi titrek sesiyle… o an her şey durmuştu. hem benim için hem onlar için. işte gerçek olan bu diyordu yanımdaki varlık. ölüm… var olan tek gerçek. o kadar hızlıydım ama zaman o kadar yavaşlamıştıki. annenin çığlığı almıştı tüm hastaneyi kızım ne olursun gitme, ölemezsin diyordu. doktora kalan son gücüyle vurmaya başladı. o çaresizliği görmenizi istemezdim. kocası da ağlıyordu ama sakinleştirmeye çalışıyordu. doktor kafasını aşağıya eğmiş elinden gelen bir şeyin olmadığını anlatıyordu o yüz ifadesiyle.

o an adeta benim gibi biri duruyordu karşımda. annesine sesleniyor anne ben burdayım niye ağlıyorsunuzki bakı iyiyim diyordu. kızın ruhuydu bu. beni gördü koşarak yanıma geldi beni görüyor musun sen? onlar gibi göremiyor musun. ağlıyordu kız delicesine hıçkırarak ağlıyordu. çaresiz bir şekilde karşısında kaldım. ne diyeceğimi bilemedim. sadece sakin olmasını söylüyordum. beni duyabiliyordu onla iletişime geçebiliyordum. o varlığa döndüm ne oluyor beni buraya niye getirdin, kzıa yardım etsene diyordum. ilk başta ses seda çıkmadı ama ısrar edince yanıtı almıştım. o artık öldü diyordu. onun bedenine girmesi imkansız. sen de yarı ölüsün. böyle bir şey rastlanan bir durum değil. bulunduğun yer ölülerin yeri ama bedenin hala canlı diyordu. kıza döndüm beni çekiştiriyor yakandam tutuyordu. beni niye görmüyorlar diye haykırıyordu.

http://www.youtube.com/watch?v=k70ikgjr-zs metro 2033 müziğini de bu alanlarda dinlemeye başlayabilirsiniz yine kısık sesle olursa iyi olur okuduğunuzu anlayın.

o an kız seni görmüyor mu diye sordum? hayır sadece sadece sana gözüküyorum. dediğim gibi normalde burada olmam yasak ama seni buradan çıkartmam gerek, dengenin bozulmaması için. sen de ya öleceksin ya da bedenine geri dönüp hayatına devam edeceksin. beni dinlersen, hayatın kurtulacak. - aslında ölümden korkmazdım ama kızı karşımda öylesine çaresiz gördüm ki korkmaya başladım. kız çığlık ata ata beni duymuyor musunuz diyerek hastane de koşmaya başladı. çok hızlı koşuyordu ve bedeninden uzaklaşıyordu. ruhu birden toz oldu ve göğe doğru yükseldi. ne olduğunu sordum, kız nereye kayboldu? ölümün tek gerçek olduğunu söyledim sana senin bunu görmen gerekti. beni dinlemeyip korkarak kaçmaya çalışsaydın aynısı sana olacaktı ve ebedi sonsuzluğa ulaşacaktın diyordu. bu olay sana gerçek ile yalanın ne olduğunu ayırt etmek için en önemli derslerden biri. bundan sonrası ise öleceğini bilerek yaşamalısın. bedeninden bilinçsiz bir şekilde ayrılırsan aynen o kızın durumuna düşersin… anladığım kadarıyla kendimi bilerek ben buradayım ama bedenim de hala canlı ve yatıyor diyerek ruh halimdeki yaşamıma devam etmeliydim. peki ya sen bana yardım edecek misin dediğim de etrafımda hiç kimsenin olmadığını farkettim. bunu dedikten sonra aniden kaybolmuştu etrafımdaki o varlık. şuan yalnız başımayım belki bedenim can çekişiyor bunu bilemezdim.

ilk olarak bedenime doğru hızlıca yöneldim. bedenim hala hayatta ve şuuru kapalı şekilde yoğun bakımdaydı. yani bedenimden ayrı olmak artık vücudumdan ayrı olmama engel değildi. bu benim için çok iyiydi. ne yapacağımı, ne arayacağımı daha rahatlıkla bulabilecektim. o varlığın beni bir daha bulup bulmayacağı ise meçhuldü. ona ihtiyacım vardı burada… arafta kalmıştım… bulunduğum yer arafın ta kendisiydi. ya buradan kurtulacaktım ya da sonsuzluğun yolunu tutacaktım. artık hızlı hareket edebiliyor, duvarın içinden geçebiliyor ve vücudumdan ayrı bir şekilde yaşabiliyordum. bunlar yaşanırken annem aklımdan çıkmıyordu onu yalnız nasıl bırakacaktım içi boş bir bedene bakıp bakıp ağlayacaktı. hemen onun yanına gittim. gözleri şişmiş kadının ama ne tutabiliyorum ne bir şey yapabiliyorum. annem o sıra hafifçe gözlerinden yaş dökülerek dışarı yöneldi. sanıyorum sigara içecekti. dışarı çıktı üzerinde bir eşarp hastanenin arkasına doğru yöneldi. bulduğu bir banka oturdu ben onu takip ediyordum. öylecesine oturdu oraya.ne düşünüyor ne hissediyor hiç bilmiyordum. sigarasını yaktı ve karanlığa doğru daldı. neden diyordu kendi kendine. keşke oğluma yardım etsen allahım diyordu. lütfen yardım et diyordu. bu ağlama hıçkırıklar beni benden aldı. hayatımın film şeridi gibi annemin yanından geçtiğini gördüm. bebek ağlama sesleri çocuk yaramazlıkları… hepsi annemin yanından akıp geçiyordu. tahmin ettiğime göre hayatımı film şeridi gibi gözünün önünden geçiriyordu. tam bunlar olurken çığlık edercesine haykırırcasına bağırdım çok yüksek bir sesle. bu sesin etkisi sanıyorum gerçek hayata yansıdı, duygu ile birleşen bu bağırışlarım hızlı bir rüzgar esmesine ve annemin bulunduğu bakın yanındaki ışığın cızırtılar içinde patlamasına neden olmuştu. annemin elindeki sigara o an uçmuştu. kadın bizim gibi düşünmüyor tabii bir de ışık patladı ya hayırlısı diyerek hastanenin yolunu tuttu. çok odaklandığımda gerçek hayata dahi müdahale edebildiğimi anladım, şimdilik bu ışık patlaması bile benim için yeterdi.

spoiler: arkadaşlar ilerleyen kısımlarda bedene dönüp hastane içinde devam edeceğim. karşıma çıkan yaratıklardan bahsedeceğim. yanımdaki varlığın yardım etmeye çalışacağından bahsedeceğim. cin olarak düşünebileceğiniz bu varlıkların resmini bulmaya çalışıyorum, benzeri...

şimdi ne yacapacağıma karar verecektim. aslında hızlı ve istediğim gibi dolaşıyordum ama bu güçlerimi kullanabildiğimden yanımdaki varlığa bahsetmeliydim. bunun için enerjimi kullanacaktım bu yüzden bedenime yöneldim . bedenimden güç alarak onu çağıracaktım. bedenimin yanına hızlıca gittim odada beklemeye başladım bedenimi sımsıkı tutuyordum . bu enerjiden sanıyorum tün elektrikler birden kesildi. makinalar durdu. cok kısa süre içinde jenaratör çalıştı ama acaba çok mu yüksek enerji birikmişti. birden yoğum bakımın kapısı kırıldı içerde bir boğuşma vardı ama göremiyordum sadece gri ve siyah duman birbiri etrafında dönüyordu sen mi geldin ne oluyor diye bağırdım. ani bir nefes verişim ile varlığın sliüeti belirdi karşımda yara aldığı çok belliydi tam anlamıyla bir sliüet dahi oluşturanamıştı karşımda. burada olmamalıydım. bu alem cinlere ait. enerjini onlarda farketti. çok zor durumdayım onlarcası bu odada bedenine dönmelisin uyanmalısın diye bağırıyordu. senin burada olman yoğum bakımda olman ile ilgili değil sana verilen bir görev. onların kötülerine karşı duracaktın ama başaramadık diyordu. birden çok korkmuştum gidemezsin bedenime nasıl gireceğim. hastaneyi mühürlüyorum bir süre seni bu mühür koruyacak odaklanarak vücuduna dön diyordu. ve birden ses kesildi. dışarda uhultu sesi had safhadaydı korkudan ne yapacağımı bilemiyordum.
spoiler: arkadaşlar ilerleyen zamanda köy evine tekrar gideceğim. bulduğum kitapta المعجزات هي في النار. "keramet ateştedir." yazıyordu. arkadaşım arapça biliyor ona çevirttim. kitabın içeriğinde cinlere ait bazı sembol ve slüetler vardı. onlardan biri: http://img822.imageshack.us/img822/1693/m82ng.png yaşı küçük olanlar, korkanlar, etkilenecek olanlar bakmasın.

uhultu giderek artıyordu. sanki o an zaman durmuştu. yanımdaki iyi olarak tabir edebileceğim varlıkta kaçmıştı sanki. lan tek başıma kalakalmıştım. gözüme yansıyan ne doktor, ne hemşire, ne de başka bir insan vardı. tek başımaydım o an. tek tek koridordaki ışıkların sönme sesleri geliyordu. o an öyle korkmuştumki. gerilim çok yüksekti. vücudumda olsam gerçekten kalpten gidebileceğim bir andı. vücuduma zarar gelmesin diye hemen yanına döndüm. sesler gürültüler iyice artıyordu. belli belirsiz böğürme sesleri geliyordu.

yanımdaki varlığın koyduğu mühür yavaş yavaş kırılıyordu. ışıklar tek tek söndükçe bunu anlıyordum. kenetlenip vücuduma odaklanmalıydım nasıl döneceğimi de bilmiyorum. korkudan ne düşündüğümü bile bilmiyordum, aslında. ama o an vücuduma sarıldım gözlerimi kapattım. ışıklar pat pat diye sönüyordu teker teker, son iki koridor ışığı kaldı. aynı şekilde camlar, aynalar her şey patlıyordu. son ışıkta söndüğünde korkuyla karışık bağırdım. çığlık atma gibiydi korkudandı bu ne olacağını göremiyordum çünkü. o an her şey durdu. gözlerim karardı

beklenen an gelmişti. vücuduma o enerji patlaması ile dönebilmiştim. korkunun bu derece faydalı bir şey olacağını o an görmüştüm. şimdi ne olacağıydı bedenim ruhumu kaldırabilir miydi? belki çok yorgundu ve tekrar kalkmaya mecalim olmayacaktı. gözlerimi yavaş yavaş açmaya başladım. sanki o an vücudum gerçekten nefes almaya başlamıştı. sanal bir alemde yaşıyor gibiydi önceden. derin bir nefes aldım. gözlerim şimdi tamamen açıktı, tavana bakıyordum. oda karanlıktı, acil çıkış lambaları yanıyordu. ara yerlerden ışıklar çarpıyordu, ne olduğuna tam anlam veremedim. kısa süreli hafıza kaybı olmuştu. nerede olduğumu dahi anlayamamıştım.

yavaş yavaş doğrulmaya çalıştım. biraz halsizlik vardı ama öyle yataktan kalkamayacak gibi değildim. üzerime yapışık olan aletlerin kablolarını söktüm. kolumdaki serum için takılı iğneyi filan çıkarttım. etrafıma baktım sadece... karanlık, camlar kırılmış, birinin yaşadığına dair bir iz bile yok. sadece duvarlar kan gölüne dönmüştü. yerler duvarlar her yerde kan vardı. bazı ışıklar tam olarak sönmemiş cızırtı ile yanıp sönüyordu.

yerimden kalktığımda bedenimin yorgunluğuna yenik düşüp yere kapanmıştım. gözlerim kararmıştı. hafifçe başımı kaldırdım gördüklerim pek iç acıcı değildi. etrafta kan vardı bu bile beni bu kadar ürkütmedi ama sağda solda et parçaları vardı. insan eti olmasın diye düşündüm? bu doktorlar onca insan, hastanedeydik onlara ait olabilir. parçalanmış etler hepsinin üstünden duman çıkıyor, buhar gibi... çok pis bir kokuda burnuma işliyordu. kulağıma o an gülme sesleri, bağırma sesleri geliyordu.

yerimden kalkıp doğrulmuştum. üzerimde çırılçıplaktı. o yeşil ameliyat örtüsüne benzeyen örtüyü alıp belime bağladım. daldaşşak ortadaydık amına koyim... yavaş yavaş yürümeye başladım. kırılmış yoğum bakım odasından çıktım. sağımda bir oda vardı ilk oraya baktım usulca. yine her yer kan gölüne dönmüştü. duvarda, seni almaya geldik yazıyordu. kan ile yazılmıştı. arapça ya da farklı alfabelerde yazılar ile doluydu oda ama tek okuyabildiğim o yazıydı. her yerim diken diken olmuştu. odadan hızlıca çıktım hızlı adımlarla hastane içinde yürümeye başladım. kimse yok mu neredesiniz nerede bu kadar insan diye bağırıyordum kısık kısık. korkudan çok sesli de bağıramıyordum. biri benimle dalga geçiyordu, birileri... gülüşmeler artıyor boğazdan gelen o hırıltılı sesleri duymamak mümkün değil. kulağımın sanki içinde. birden yanımda hızlıca bir şey geçti. bana sürtünmüştü ama görememiştim ne olduğunu o an duvara doğru itildim. bir diğer tarafdan bir diğeri bana vuruyordu. böyle yumruk atma gibi değil ama bir güç beni ordan oraya çekiştiriyordu.

bulunduğum yerde, tavandaki yanıp sönen ışıklardan biri vardı. cızırtısı kulağımı patlacak gibiydi. ışık yandığında korkudan ağladığımı biliyorum. o an gözlerimden kan akacak, gözlerim patlayacak gibiydi gördüklerime kesinlikle dayanamazdınız. parlak bir dolap vardı, karşımda danışmaya ait bir dolaptı. ışık yandıkça yansımalar görüyordum. bulunduğum yerde birçok canlı vardı. şöyle anlatayım, bazılarının kulakları uzun, kurt kulağı gibi. her yeri kıllarla kaplı, bazıları iri yarı bazıları zayıf, bazılarının kuyrukları var bazılarınınki kısa kuyruklar. uzun değiller ama benden kısalar, 1.50 cm civarı. ananı sikim deyip nefes nefese kalmıştım o an oarada öylece onlara baktığımı bilirim. ışık söndükçe görüntü gidiyor o saniyelik cızırtı içinde tekrar onları görüyordum.

daha iyi anlamanız için resimlere bakın, korkan, tuvaleti olup da tuvalete gitmeyen bakmasın. tuvalete filan giderseniz çok uzun durmayın ve aynalara bakmamaya çalışın. parlak olan hiçbir şeye daha doğrusu... yansıma filan görmeyin. şuan resimleri yüklüyorum editleyeceğim.

resimler: 
http://i.imgur.com/cie58wm.png 
http://i.imgur.com/zznnrjz.png 
http://i.imgur.com/ip5pmra.png 
http://img32.imageshack.us/img32/7430/am9i.png

daha iyi anlamanız için resimlere bakın, korkan, tuvaleti olup da tuvalete gitmeyen bakmasın. tuvalete filan giderseniz çok uzun durmayın ve aynalara bakmamaya çalışın. parlak olan hiçbir şeye daha doğrusu... yansıma filan görmeyin. şuan resimleri yüklüyorum editleyeceğim.

resimler: 
http://i.imgur.com/cie58wm.png 
http://i.imgur.com/zznnrjz.png 
http://i.imgur.com/ip5pmra.png 
http://img32.imageshack.us/img32/7430/am9i.png
o parlayan dolaba bakmamaya çalışıyordum. ben korktukça daha çok gülüyor, eğleniyorlardı. hastaneden dışarı çıkmalıydım. koşar adımla kaçmaya başladım. dua, ayet, aklıma ne gelirse sayıklıyorum. ardı arkası kesilmeyecek şekilde tekrarlıyorum. her tekrarladığımda bir güç tekrar bana vuruyor. ama öyle aşırı şekilde değil dalga geçer şekilde... merdivenlerden hızlı adımlarla inmeye başlıyorum. önümü de görmüyorum ama korkunun ecele fayfası yok dercesine hızlıca inmeye devam ediyorum. in in bitmiyor merdivenler. normal bir hastanenin katları olur ama ben sadece merdiven iniyorum. indikçe, duvarlarda çatlamalar, çıtırtılar gerçekleşiyor. pek göremesemde anlıyorum seslerden, toz duman yayılıyor arada... uzun süre o merdivenleri takip ettiğimde karşıma tek bir kapı çıkıyor. kapı geniş ve demir gibi. kapının kitli olması düşüncesine aldırış etmeden kapıya yöneliyorum. ilk başta o heyecan ile açmaya çalışıyorum ama açılmıyor. terlemeye başladığımı farkediyorum o an. bir de öyle hızlı terliyorumki saniyeler içinde üstüm başım sırılsıklam oluyor. birkaç deneme sonrasında kapıyı açabiliyorum. sanki o zorluğu gösteren kapı gitmiş yerine rahatlıkla açılabilecek bir kapı gelmiş. korkumdan dolayı açamadığımı farkediyorum, aslında. hızlı adımlarla dışarı çıkıyorum. normalde hastaneyi tam olarak görememiştim ama normal bir hastane yerleşime yakın yapılır dimi amınakoyim. sadece bir kaç sokak ışığı yanıyor. etrafta hastaneden başka bir betonarme yapı yok. sadece hastane... arkamı dönüp hastaneye bakıyorum hastanenin duvarları kapkara olmuş üzerinde dikenli sarmaşıklar...

kendimi rahatlatmalıydım yoksa işler sarpa saracaktı. bulunduğum yer bayağı yüksekti. yani deniz seviyesinden yüksek. dağ gibi bir yer ama tek başına bu hastane var. etrafı orman ile çevrili. dışarsı duvarlar ile kaplı, büyük bir demir kapı da var duvarları tamamlayan. nefes nefese etrafı gözetliyordum… ormanın içinden ışık geliyordu ama tek tük. evlere ait olan ışıklar olabilirdi. evlerin bulunduğu yere gidip gidemeyeceğime bir türlü karar veremiyordum. öyle kenetlenmiştim bulunduğum yerde. bir patlama sesiyle irkildim. bulunduğum odaya yakın bir yerde çok büyük bir patlama olmuştu. patlayanın ne olduğunu bilmiyordum ama yangın çıkmıştı bu patlamanın peşine etrafa cam parçaları, metal parçaları saçılmıştı. patlamanın etkisi ile yere düşmüştüm.

patlamadan sonra kafamı yukarı kaldırdığımda ateşten süzülen dumandan bir yüz ifadesi bana doğru bakıyordu. sadece gülüyordu… hastaneden çıktığım o kapı aniden açıldı ve bir düzine kadar ruh olarak tabir edebileceğim varlıklar etrafa yayıldı çok hızlı bir şekilde. onları görür görmez kaçmaya başladım. hastanenin duvarlarına bağlı kapısına yaklaştım kapıyı açmaya çalıştım ama açılmıyordu. hemen duvarın yanına giderek tırmandım ve duvardan atladım. öyle küçük bir duvarda değildi bayağı yüksekti, sanki birilerinin buradan çıkmasını istemiyorcasına…

duvar aşmıştım, o koyu renkli ruhu andıran dumanlar ise etrafıma ormanın içine yayılmıştı. var gücümle koşmaya başladım. üzerimde bir şey olmaması sıkıntıya sokmuştu beni. üşüyordum. gecenin ayazı içime işlemişti. arada etrafa saçılıyordu belime bağladığım örtü. ormanda koşarken dün tasvir ettiğim cin siluetlerini artık gözlerimle görebiliyordum. şuan için sadece karartı ve göz bebeklerini görüyordum. her baktığımda saniyeler içinde başka bir yere geçiyorlardı. önüme çıktıklarında farklı bir tarafa koşmaya başlıyordum.

koşmaya devam ederken bu varlıkların etrafımdan kaybolduğunu farkettim o gülüşmeler ses tonları, rüzgar gibi etkiler ortadan kalkmıştı. gördüğüm de bir şey yoktu. o gece bir yere gidip geceyi geçirmeliydim. etrafıma göz attığımda her hangi bir ışık izinden eser yoktu. ne bir ev ışığı ne bir sokak ışığı... geldiğim yer ıssız bir orman... sakin olmaya nefesimi iyi kullanmaya çalışıyordum. nefes nefese kalmıştım çünkü. tempolu adımlarla yürürken bir ağaç kavuğu buldum dibi oldukça geniş bir kavuk. geceyi burada geçirebilirdim. içeri girdiğimde artık böcekmiş hayvanmış umrumda değildi. demin gördüklerim bana yeterdi. belimdeki örtüyü yere serdim şuan çırılçıplaktım. biraz gözlerimi kapatmaya çalışıyor, bildiğim duaları ediyordum. gözlerim o an kapandığında bir dokunma ile irkildim. gözlerimi direk açtım. etrafta bir şey yoktu. sağıma soluma bakıyordum... bedenimi saran bir duman olduğunu farkettim yine onlar diye kaçacaktım ama korkma diye bir ses beni uyardı!

nasıl korkmiyim amına koyim diye içimden geçiştirdim. kımıldayamadığımı farketmiştim. benim, ben diyordu. ilk başta hatırlayamadım hafıza kaybının etkilerini görüyordum. sana yardım ettim hastane de… kimsin dedim, adım alas… sana yardım ettim, hastaneyi mühürledim ama çok fazla dayanamadım. böyle deyince parçaları yerine oturtmaya başlamıştım.

sen allah’ın meleği değil misin? nasıl onlara karşı yenilirsin. nasıl olurda güçsüz kalırsın. ben melek değilim dedi bana. ben seni melek sanıyordum, dumanın da onlarınki kadar koyu değil. melekler allaha itaat eder onun dediklerini yapar onlar nurdan biz ise ateşin dumanından yaratıldık diyordu. onlar kadar güçlü değiliz ama kendimize ait özelliklerimiz var dedi. o an yerimden zıpladım, ürkmüştüm. nesin sen bana niye gözükmüyorsun dedim. ben de onlardanım. sana yardım etmeye çalışıyorum. sana gözükemem çünkü benim görüntüme senin bedenin dayanamaz. korkudan, gürültüden kalbin durabilir, gözlerin kör olabilir, kulakların sağır olabilir dedi. o an derin bir oh çektim. inşallah dediğin gibi gerçekten iyisindir dedim. sana yardım etmeye çalışıyorum. ben iyiyim dedi onlar gibi değilim. peşinde onlarcası var… neden dedim nedeeeeen?

onlardan birini öldürmüşsün dedi. ağır bir darbe ile öldürmüşsün dedi. hayır dedim ben kendi halimde biriydim benim başıma bu olaylar geldi dedim. peki dedim sen bana niye yardım etmeyi seçtin. senin suçlu olduğunu düşünmüyorum, onların kararı kesin. senin canını alacaklar diyordu. bu lafın ardından sesim soluğum kesildi betim benzim attı. onlar bana gözüktü dedim. kendilerini göstermişler sana sakın korkma elinden geldiğince dayanmaya çalış. korkarsan ölümünün başlangıcı olur. korkmamaya titrememeye çalışıyordum. bulunduğun bu kütüğün içine çeşitli yazılar yazacağım seni bir müddet onlara karşı gözükmekten koruyacak ve üzerine bir kalkan çekecek.

lütfen diyordum yalvarmıyorum ama lütfen neyi nasıl öldürdüğümü söyle. bunun nedenini bilmiyorum. ama 1 gün daha bekle 1 gün daha dayan sana neler olduğunu öğrenip anlatacağım. buradan çıkmamaya çalış her ne olursa olsun. bu sesler normal duyulabilecek şekilde değildi, içimden geliyordu. şimdi gitmem gerek enerjimi farketmemeliler. hayır dedim gitme yalnız bırakma beni burada. gitmem gerek korkma iyi olacaksın...

o dışarı çıktığında bayılmıştım. uykuya dalar gibi bayılmıştım. rüya görüyordum o an. bu gördüklerimi rüyamda da görüyordum aynısını hem de. sadece sanki gelecekte rüyanın içindeydi. boşuna uğraşıyorsun senin yerini bulacağız nerede olduğunu gizleyemeceksin. sana kimse yardım edemez. onlara rüyamda haykırıyordum ben öldürmedim kimseyi… biri üstüme doğru hızlıca gelmeye başladı tam boğazıma yapışıyordu hooooh diye bir nefes ve uyanmıştım. içeriye ışık vuruyordu.

http://youtu.be/4z-xyxrv_cs buyrun arkadaşlar yürürken çektim. dediğim gibi söndüğünü bile farketmedim. videoyu incelediğimde farkettim.
artık sabah olmuştu. dışarı çıkıp çıkamayacağımı bilemiyordum. bulunduğum yer onlara karşı mühürlüydü ama dışarısı da aydınlıktı, hava açmıştı ya hani korku da kalmıyor hava aydınlık olunca. kendimle ikilemde kaldım ne yapacağımı düşünürken, biraz hava almanın daha iyi geleceğini düşündüm dışarı çıktım. güneş gözüme vuruyordu, ağaçların arasından. ormanın içindeydim gözle görülür bir şey yoktu. balta girmemiş bir orman gibi düşünün. bulunduğum ağaç kavuğunun üstüne bir çok simge kazılmış. sanıyorum mühüre ait simgeler… etrafında bir yuvarlak bir güç çemberi gibi… o çemberi geçmedim, o kadar da yemiyordu. hava kararana kadar orada bekledim belki gidip yardım çağırsam benim için hayırlı olacaktı. akşam olduğunda kavuğun içine tekrar girdim, bağdaş kurup alası beklemeye başladım. bir türlü gelen giden bir şey yoktu. bir müddet sonra yerın titrediğini hissettim korkuyordum yine onlar gelecek diye. mühür kırılmış olabilirdi. o titreme ile birlikte yerin altından çıkan duman ile birlikte alas geldiğini belirtti. bir oh çekip nerede kaldığını, gün boyu burada beklediğimden bahsettim. şimdi bana anlatacaksın, ben kimi öldürdüm ve bunu nasıl yaptım?

geç gelmesinin sebebini geçmişi araştırmaya bağladı. geçmiş hakkında bilgi toplamaya çalıştığından söz etti. alas kimi öldürdüğümü nasıl öldürdüğümü öğrenmişti. şimdi bunları bana anlatacaktı. dikkatlı dinlememi söyledi. sen onlardan birinin canına kıymışsın, ezmişsin dedi. adeta bir yırtıcı hayvanın tırnakları ile bunu yapmışsın. bir de sert bir cisim ile. ne diyor bu diye düşünürken yaşanan olayları anlatmaya başladı.

ilk olaylar onları bilinci ya da bilinçsiz davet etmen ile patlak vermiş. burası meçhul dedi… senle birlikte zaman geçirmeye başlamışlar. bir gün yattığın yataktan korku ile düşmüşsün. bu esnada biri senin başının üzerindeymiş. onları göremeyeceğin için bir başka canlının siluetinde sana belirmiş. bir kedi… korktuğundan ve beklenti içinde olmadığından dolayı bunu başının üstünde tutup sıkmışsın. bu esnada yaralanmış ve sonrasında onu sert bir şekilde fırlatmışsın diye tekrarladı. hatırlıyordum ama ben isteyerek yapmadım kimseye zarar vermem diye ağlıyordum. bu fırlatmandan sonra o evin kalorifer peteğine çarpmış. kendi vücudunda olsa kesinlikle ona zarar veremezdin gücün kesinlikle yetmez diyordu ama farklı bir canlının içinde olduğu için ona zarar verebilmişsin dedi.

dün gece başlayacaktım ama dinleyen olmadığı için başlamadım. bu gece beni yalnız bırakmayın, şuna devam edelim artık.

alası dikkatlice dinliyordum ama olanlar karşısında şaşkınlık duyuyordum neden ben, ben onlara hiçbir şey yapmadım oysa ki. aklımdan geçen bu soruları alasa yönelttim. bunu anlaman için köyün yolunu tutmalısın dedin. e onlar beni bulursa? baş etmelisin, bu konuda sana yardımcı olacağım. yalnız bırakmamaya çalışacağım ama bir çoğu gelirse zor durumda kalabilirim. gitmek zorunda kalırsam sadece onlara güçlü olduğunu göster. kendini geri çekme dedi. havanın aydınlık olmasını bekleyelim dedim o ara dinlenebilirdim.

bunun için vaktin yok. gecenin karanlığında da olsa her şeyi göze alıp eve gitmelisin. o an böyle kulaklarımda korku melodisi çalıyordu sanki. korkunun vücuduma işleyişi çok tuhaftı. ben alas yardımıyla kendimi güvende hissediyordum ama onun bile korktuğu belliydi. bir an önce böyle bir olaya nasıl karıştığı mı bulmalıydım. aklıma takılmışken peki ya apo ve babası dedim? onu evde sana anlatacağım dedi. şimdi çıkma vakti, mühürü kırmak zorundayım. ama yanında olacağım.

ağaç kavuğundan çıkmıştım dışarsı karanlık ama ay ışığının o süzülmesi birazcıkta olsa görüş açımı sağlıyordu. nerede ne var görebiliyordum. eve yakın olduğumu da biliyordum. alasa hangi yöne gideceğiz dedim düz devam etmemi söyledi, her türlü o eve çıkacaksın dedi. yavaş yavaş koşmaya başladım, kendimi birden kaptırdığımı farkettim. hızlı bir şekilde koşuyordum, nefes nefeseydim. artık güçsüz düşmüştüm nasıl dayanacağımı düşünüyordum.

ağaçların arasından artık evi görebiliyordum. köyde herhangi bir ışık da yanmıyordu. sanki kimse yoktu. alasa bu durumu sordum o an. bunları es geçmemi eve girmemi söyledi. ev o pis haliyle karşımızdaydı ama ev yanmış gibiydi. üzerinde bir duman izi vardı. yansa tahta evin ayakta durması mümkün değil. içeri girmemi söyledi... içeri girdiğimde alasa seslendim. ne yapacağımı sordum ama cevap veren kimse yoktu. yerimde kala kalmıştım.

büyük bir gürültü, adeta bulutlar birbirine çarpıyor gökgürlüyordu. tekrar kapıyı zorladım ama kapı açılmadı, o denli güçsüz evin kapısı açılmıyordu. hemen merdivenlerden yukarı çıktım merdivenlerden gelen o tahta sesi ile çok daha ürkmüştüm. yalnız olduğum o seslerden belliydi. şimdi tek başımaydım. alasa defalarca seslendim. ani bir şekilde tekrar yanımda belirdi. geliyorlar gitmem gerek. evden sakın çıkma... ben gelene kadar evden çıkma evi araştır neyin seni bu duruma soktuğunu öğren.

yukarı çıktığımda gözlerime inanamadım. bedenim o iki büklüm haliyle, odanın içinde duruyordu. bedenim morarmış, nefes alıp almadığı dahi belli değildi. ölmüş olamazdım, hastane jandarmalar, annem babam, ne oluyor kafayı yemek üzereydim elimde olsa kafamı canımı alacaktım o an.

şimdi iki bedenim yanyanaydı. onun yanına gittim ve ona dokundum buz gibiydi. alasa seslendim çığlık atıyordum bağırıyordum ne bu nerede bıraktın beni ne yaptın laan bana. bedenimin yanında fotoğraflar, ve fotoğrafların çıktığı kitap, defterimsi eski bir kağıt vardı. gökyüzü adeta patlıyor gibiydi o an, ufak pis camdan bunu farkedebiliyordum. çarpışma oluyordu sanki. biraz ormana baktığımda evin kenarlarında o resimlerdeki varlıklara benzeyen cisimler çok hızlı bir şekilde evi turluyordı. belki tek bir taneydi ama o hız... bana en az 20 30 tane onlardan dışarda bekliyorlar gibi geliyordu. içeri giremedikleri belliydi. o an sakin olmalıydım. bedenimi düz bir şekilde yatırdım. vücudumda çeşitli yanık izleri ve semboller kazılıydı. bunların ne olduğunu tahmin etmek mümkün değildi.

kitabı elime alıp içini açtım birkaç daha resim vardı. ama bunlar apo ve babası gibi bir bireye ait fotoğraflar değildi. başta verdiğim cin tasvirini içeren fotoğraflardı. bu fotoğraflar o eski deferin içinde ayrı şekilde sanki yırtılmış şekilde duruyordu. o an aniden bir sarsıntı ile bedenimin yanına doğru bayıldım. gecenin ardında neler olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu.
kitabın içinde yer bulan diğer fotoğraflardan diğeri: http://i.imgur.com/e4pdkxo.jpg
gözlerime süzülen ışık hüzmesiyle uyandım. gözleri açtığımda hava aydınlanmıştı. evin pis kokusu karanlığı hala oradaydı. yavaş yavaş doğruldum dün gece olanları hatırlıyordum tek tük hemen vücudumu ellerimle kontrol ettim sapasağlamdım. etrafıma baktığımda oda da yalnızdım. benden başka kimse yoktu diğer bedenim de yok. vücudum da kırmızılıklar vardı ama herhangi bir yara izi, ateş izi yoktu. sanki uzun süredir uyuyor gibiydim çok acıkmışım, bitkin düşmüşüm. büyük bir korku ve düşünce ile neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. önümde o dediğim kitap duruyordu. ilk yaptığım tüm odaları dolaşmaktı. bedenime ait bir iz bulabilir miydim düşüncesi ile.

odaları dolaştıktan sonra evde bir şey olmadığına kanaat getirerek, kitabı da yanıma alarak dışarı çıktım. kitabı bulduğum eski bir gazete parçasına sardım. üstüm başım toz içindeydi. elim yüzüm sanki aylardır yıkanmıyor, temizlenmiyor gibiydim. yüzümü yıkayacak bir yer, temizlenecek bir yer arıyordum. köyü şöyle bir dolaştım sessiz sakindi kimseler yoktu. köy kahvesine yaklaştığımda köy kahvesini içi bomboştu. camları kırılmış... şaşkınlık ile yoluma devam ettim. ileride bulunan kuyudan gelen su ile yüzümü yıkadım. üstüme başıma su serptim, saçlarımı düzelttim. sakallarım da uzamıştı bu süre zarfında. iyice bir temizlendikten sonra farklı bir köy ya da merkez artık neresi olursa... yola koyuldum.

yol biraz uzun gibiydi, terlesem de buraya çöküp kalsamda kararlıydım devam ediyordum. ufak bir köye daha geldim. buradaki insanlar evlerindeydi. yalnız beni görünce pek insancıl olarak yaklaşmadılar. açıkcası o tiple ben de kendimi görsem yüzüme dahi bakmazdım. bitik bir haldeydim. köyde bir yaşlı amcayla karşılaştım. selam verdim öncelikle halini hatrını sordum. iyiyiz be evladım... biraz daha konuştuktan sonra sen kimsin kimlerdensin nereye böyle dedi. amcaya anlayacağı dilden işte kafamı dinlemeye temiz hava almaya geldim gibi cümleler kurdum. adam açmısın uzaktan gelmişsin bir şeyler ikram edeyim diyerekten evine davet etti. hazırladığı çorbadan içtik. benden bir şey dememi bekliyor gibiydi. amca dedim şu köyü bildin mi? evet biliyorum evladım diye cevapladı. ne işin var orayla? amca ben orda kalıyordum. köy halkı bana yardım etti, beni iyi ağırladılar filan. evladım dedi orası 50 yıldır kullanılmıyor. hatta o köyün orada olduğunu bile çok kişi bilmez. şaşırmıştım acaba dalga mı geçiyor yoksa ben mi yanlış tarif ettim. tekrarladım evet orası diyordu. neden niye kullanılmıyor diye sordum şaşkınlıkla. tam hatırlamıyorum ama bir 100 seneye yakın... bir an sustu.

ee dedim amca anlatsana... oğlum boşver iyiye alamet değil orası sen de git başka yerde kal. belli meczupsun kalacak yerin yok ama orada kalma. ben bunlarla susturamazdı. biraz daha üsteledim hatta kızıyordum adama. gel oğlum şuraya otur biraz anlatayım dedi. yaşlı amca: orası 100 sene yakındır kullanılmıyor. çünkü orada üç harflilerin varlığından söz edilir. onlara ait diye düşünüyorlar, korkuyorlar kalmıyorlar. olur mu öyle şey kaçıncı yüzyıldayız. eski zamanda orada yaşayan bir çocuk onların saldırısına uğramış. babası çare bulamamış. yanlış kişilere sığınmış, oğluna yardım edeceğini sanarken tüm köyün sonu olmuş. cayır cayır yanmışlar. köy nasıl ayakta dayı... tahtadan evler yanıyorda nasıl ayakta. ya diyorum sana açma onların konusunu o köy tekin değil sakın gitme oraya. ben orda kalıyordum insanlar bana yardım etti. başıma bir hal geldi jandarmalar bile geldi dayı... benle dalga geçme!

artık sinirleniyordum kendime hakim olamıyordum. iyi insana dahi sert davranıyordum ama kim olsa bunu yapar. eskilerin anlattığına göre senin bu yaşadıkların olmuş. hatta o çocuğun onlara yardım ettiğinden bahsedilir. ama bir daha ne ses ne seda çıkmış o çocuktan. hastaneye kaldırılmış mı kaldırılmamış mı bilmiyorum. sen duyduğun hikayelere kendimi koyuyorsun evladım. bak iyice çığırından çıkıyor. bana burada jandarmanın olduğu bir yer söyle dayı gidip soruşturacağım. git peki merkeze doğru şu yoldan gidebilirsin. gün içinde bir minibüs kalkar saat 15 civarı merkeze gider al sana bozukluk vereyim merkeze git aklındakilerini sor soruştur. ama kimseye uyma sonra doğru yanıma gel. iyi dayı dedim çıktım bir kaç köy ahalisini gördüm ama kimsenin gözüne bakmadım. saat 14.50 gibiydi. köy minibüsü de kalkıyordu. içeriye bindiğimde bir kaç yaşlı köy kadını ve bir kaç daha amca minibüsteydim. merkeze diyerek yola koyuldum.

merkeze vardığımda insanların tuhaf bakışlarına da maruz kalıyordum. beni bir yabancı gibi gördükleri belliydi. bir kaç kişiye jandarmanın nerede olduğunu, nasıl ulaşabileceğimi sordum. merkezin biraz çıkışında kalıyordu ama oraya varabilirdim. ilk başta böyle bir şey aklımda yoktu ama boş duran bir bisiklet gördüm. ona atladığım gibi jandarma karakoluna doğru yol aldım. karakola vardığımda direk komutan ile görüşmek istediğimi söyledim askerler dalga geçiyordu deli filan sandılar ama önemli olduğuna onları ikna edebildim.

gerekli olanlarını komutana izah ettim. bana o köyde uzun süredir kimsenin olmadığını. köy halkının ise yanarak öldüğünden, bunu yapanı bulamadıklarından söz etti. bu tarz bir konuşma yakın geçmiş ile ilgili olmalıydı. bu durumu sordum kaç sene önce, siz nerden biliyorsunuz. bayağı oldu, ben buraya tahin olduğumda da halk tarafından konuşulan bir konu olduğundan bunun üzerinde durmuştum. peki bana orada neler olduğundan bahsedebilir misiniz? ilk başta tereddüt ile bakıyordu. neden sorduğumu merak etti. gazeteci misin?
hayır dedim o dönemde akrabalarımın orada olduğunu ölen birilerinin olup olmadığını sordum? gazeteci desem yardımcı olmayacaktı, belliydi. birazda karşısında ağlayıp sızladım. üzüldüğümü, durumumun kötü olduğunu oda farketti. beraber odasındaydık. bazı detayları sana verebilirim ama hala çözülmemiş olaylar var.
olaya bakılırsa faali meçhul cinayetler zinciri... ilk başta genç yaşta ölen bir çocuk var. ormanda bulunuyor bu çocuk. babasının jandarmayla olan tüm kayıtları var. onlardan bazılarında oğlunun geceleri tek başına dışarı çıktığını ve görünmeyen cisimler ile konuştuğu geçiyor. bir süre sonra sıklaşan bu durum, kötü sonla bitiyor. kimin yaptığı belli olmayan bir cinayet... istersen anlat mıyım? yüzün beyazladı, terlemişsin. yok hayır iyiyim lütfen devam edin.

bir müddet sonra babasının yalvarışları yakarışları son buluyor. duyulduğuna göre adam kendini eve kapatmış biraz da akli dengesini kaybetmiş. ee... bundan sonra adamı akrabaları bir hocaya götürmüşler. hoca'nın cinlerle olan münasebetinden faydalanacaklarmış, ben bile inanmıyorum bunlara ama çözülmüyor var bir şeyler. hocanın gücü onlara yetmemiş. musallat olmuş başlarına. peki ya çocuğa ne olmuş. denildiğine göre köyde sevilmeyen baba ve çocuk. bunların gitmesi için köy halkı tarafından yapıldığını düşündüğümüz bir büyü var. ters tepen bu durum sonucu tüm köy halkının ölümü ile sonuçlanmış. babasının da öldüğü varsayılıyor ama onun cesetine henüz ulaşılmamış. içimden vay mk ben ne tür işlerin içindeyim dedim. boşver bunları evlat, kimsin sen anlat dedi birden.

ter içinde kaldığımı biliyorum o an. sen iyi değilsin istersen tam teşekküllü bir hastaneye götürsün bizim çocuklar. yok iyiyim bana bir su verin dedim. askerlerden biri su getirdi, onu yudumladıktan sonra gitmem gerektiğini söyledim. gitmeme izin vermeyecek gibiydi ama annem babam bekliyor şu köydeyim dolmuş var son dolmuş gitmem gerek dedim ve izin verdiler. cebimde kalan son parayla dolmuşa bindim. beni köyde ağırlayan amcanın yanına doğru yola koyuldum. doğrusu söylemek gerekirse o adama ilk başta inanmamıştım ama artık göt korkusu tavan yapmıştı. zaten diğer köye tek başım adımı mı atmazdım. bu arada alasa ne oldu diye düşünüyordum...

son dolmuşta akşam 6'da çıkacak köye doğru. zaten neredeyse tam tamına yetişmiştim. aldığım bisikleti de dolmuşa yakın bir yerde bıraktım. yani artık insanlardan dahi korkmuyordum. olayları yeni yeni anlıyordum ama daha kesinleşmemiş bir sürü şey vardı. benle bu durumun ne ilgisi vardı. alası bulmalıydım onla nasıl iletişime geçebilirdim.*
bunları düşünürken yorgunluğun verdiği etkiyle birazcık kestirmişim, dolmuşta. zaten çok kimse de yoktu. yine amcalar teyzeler doluşmuştu. o daldığım anda rüyaya dalmıştım. gittiğimiz o köy yolunda tek başıma yürüyordum, sırtımda bir çanta.
tek başıma ormanın içinden süzülen yolu takip ediyordum. bir yamaç çıkıyordum yollar mıcırlıydı. karşımda aniden birçok siyah köpek belirdi. belli belirsiz bana havlıyorlardı. kaçmaya başladım yokuş aşağı... sonra arkama baktığımda arkamdan apo koşuyor gözleri kıpkırmızı git başımdan niye bulaşıyorsun bana rahat bırak olduğum yerde diyordu. çok delice koşuyordum sonra diğer taraftan ise cin tasvirleri üzerime doğru koşmaya başladı. ne yapmalıydım:( tek yapmam gereken intihar etmekti. koşarak yamacın köşesinden atladım. o an nefes nefese yüzümden su damlacıkları şeklinde ter akıyor, derin bir nefesle uyanmıştım. çok şükür rüyaymış diyordum. dolmuşun o an tekerleği patlamış. sarsıntı ondan olmuş, bu yüzden uyanmıştım. yaşlı amcalar aşağıya inmişti. tekeri kontrol ediyorlardı şoför ile.

ben de indim durumu kontrol ettim. yedek teker filan vardı allahtan ama uzun süreyeceğinden bahsetti adam. 1 saat filan burada oluruz. köye gitmemiz 1.5 saati bulur. ee amk akşam olmuştu zaten. yaşlı adam beni merak ederdi. yürüyerek kaç dakikada giderim. şu ağaçları takip edersen 40 dakikada köyde olursun ama bekle evladım. gece gece diyordu şoför. sikerim dolmuşunu deyip yola koyuldum. rüyadan filan iz kalmamıştı. ama biraz ilerledikçe tek başıma kaldıkça rüyam gözümün önünde canlanıyordu.

onca şey yaşamıştım. kendime telkinde bulunuyordum rahatlamaya çalışıyordum. korkumla yüzleşmem bana yaramıştı kendimi daha iyi hissediyordum. yoluma devam ederken aklıma alas geldi. belki bu ıssız yerde odaklanabilirsem onu çağırabilir ondan detayları öğrenebilirdim. bir çam ağacının dibine oturdum. kolay kolay gözükmüyordu etraf ama yine de sakindim öyle hissediyordum. şimdi alasa seslendim. neredesin alas yardım et diyordum bana. bu çağrıma yanıt almıştım. alas akşamın çöken sisinde yanımda belirmişti.

alasın varlığı bir nebze de olsa beni rahatlatıyordu. nerede olduğunu sordum. sana ulaşmam kolay değil diyordu. onca zaman uyanık, uyku halindeydin. sana ulaşmam bundan kolaydı. şimdi dünyadayız ve sana bu kadar kolay ulaşamıyorum. anlamıştım bu durumu uzun süredir zaten dünyada olduğuma dair bir kanıt bile yok. ben bunları düşünürken yaşlı adamla tanıştın mı dedi? hangisi köyde olan mı? evet. o sana yardım edecek. peki ya sen? onca şey öğrendim benim bu olaylarla ilgim yok. geçmişte yaşanan bir durumda adeta beni andıran birinden söz ediliyor. evet o sensin. bir den gülmeye başladım. sinirden gülüyordum. 1900'lü yıllar ne beni. hangi yıldayız biz? insanlar içinden bu olaylara dayanabilecek kişileri seçiyoruz. kim? bizler. sen, o adam gibi... neden ben? diğer insanlar bu durumda ya deli olur ya da felç geçirir ya da ölür kimse bunları kaldıramaz.

neden ben diyorum. vücudunun ve beyninin bu durumlara katlanabileceğini düşündük. amk emin bile değilsiniz. bunu göze almalıydık çünkü tüm insan ve cin ırkı tehlikede diyordu. kendimi o an büyük bir görevde gibi hissetmiştim. peki dedim benim o sene içinde bulunmamı nasıl açıklayacaksın. bu kendini bilmediğin, arada kaldığın dönemlerde seni geçmişe götürüyorum. senin amacın bize yardım etmek. insanlardan yardım alarak onlarla baş edebiliriz. toprak ve ateş birbirini güçlendirir. işte bu yüzden. sen olayı aydınlığa kavuşturacaksın ve biz sana yardım edeceğiz. böylece sen onlarla baş edebileceksiniz. onlar dediğin? evet onlar tüm insan ırkına musallat olanlar...

bana düşen ne dedim? bize kilitli olan mühürlü olan o defteri bulacaksın ve sırrı çözeceksin. allah dostu olan o adamdan da yardım alacaksın bunları yaparken. ben tek başıma kitabı buldum. evet biliyoruz. sırrı çözmen için o adam sana yardım edecek. ne sırrı? köye yapılan büyü onları çok güçlü kılıyor. bizim oralarda bulunmamız imkansız. tüm güçleriyle beni senin yanına gönderiyorlardı, köydeyken. bu durumda açığa kavuşmuştu.

şimdi köye gittiğimden yaşlı adamın yanına gittiğimden bahsettim. onun gitmesi gerektiğini yolda beni rahatsız etseler dahi onlara kulak asmadan devam etmemi gerektiğini söyledi alas. alas diye tekrar ettiğimde etrafta yoktu gitmişti. çöken sisin içinde koşar adımlar ile köye doğru koşmaya başladım. diğer kötü varlıklar bana ulaşamıyordu ama içimden adeta sesleniyorlardı. onların dediklerine uyma onlar kötü olanlar. geri dön. yaşlı adam senin ölümün olacak. hiçbir şeye aldırış etmeden koşmaya devam ettim. allahtan bana fiziksel bir temasta bulunamıyorlardı. düşüp bayılsam ruhum bedenden ayrılsa işim iş, kesinlike uyumamalıydım. ne olursa olsun. artık köyü görebiliyordum. köye yaklaşmıştım.

köye vardım ve evin kapısın çaldım. yaşlı adam karşımdaydı. oh evladım başına bir şey gelmemiş. gel buyur dedi. içeri oturduk. kitabı sardığım gazete kağıdından çıkardım ve vakit kaybeden adama uzattım. bu dedim. o evde bulduğum kitap. otur evlat diyordu. besmeleler çekerek dualar ederek kitabı açtı, içindeki yazıları resimleri sordum. durun ilk başta kitabı bilip bilmediğini, alası sordum. evet hepsinden haberim var evlet. senin benim yanıma geleceğinden de haberin var. senin inancını daha da güçlendirmek için merkeze gönderdim. inanmalıydın diyordu.

alası çağır oda buraya gelsin. bu köye cin aleminden olanların girmesi yasak. bura mühürlü benim yanıma da yaklaşamazlar. siz nasıl konuşuyordunuz? nasıl iletişim kuruyordunuz o zaman? çok eski arkadaşım o benim. bende ondan bir parça, onda da benden bir parça var. düşündüklerini düşünebiliyorum. o da düşünebiliyor. kaç sene? en az 30 40 senedir.

neyse dedim artık kafam o kadar allak bullakki bu işi çözülmesini istiyordum artık. kitabı sen bulabilirdin? o kitabı senin bulman gerekti. kader öyle yazılmıştı. senin o evde olman gerekti. senin olman, bizim olmamız, daha güçlü kılardı bizi. iyi dedim adam kitabı açtı içindeki yazıları sordum. arapça ve ibranice olduğunu belirtti. besmele ve dualar ile açtı bu kitabı. ne bu kitap dedim. köylülerin yaptırdığı büyüyü bozmamıza yarayacak. insanlara musallat olanların bu diyardan gitmesini sağlayacak. sığınaklarının, savunma alanlarını yok edecek. neresi bu sığınaklar... onların geldiği yer o köy.

peki ne yapmalıyız? bana izin ver yazılanlara göre büyüyü bozacağız. bir süre adamı bekledikten sonra bana yavaş yavaş okuduklarını aktarıyordu. dinle şimdi: ilk başta o çocuğun hırsızlık yaptığından bahsedilmiş. köylülerin tavuklarını çalıyor, meyve ağaçlarına dalıyor... buna hırsızlık denilemez zor durumdalarmış. o çocuk kadar iyi değil hiç biri, o köylüler... ee? işte bundan dolayı onları köyde istemiyorlar. gidecek başka yerleri de olmadığından, oradan gitmiyorlar. bunların sonucunda köyde eli güçlü bir medyumdan yardım alıyorlar. cinlerini onların gitmesi için musallat ediyor.

çocuğa musallat olan cinler, çocuğun neredeyse delirmesine yol açıyor. bir süre sonra onlarla baş edemiyor ve çocuğu öldürüyorlar. köy ormanına bırakıyorlar. bunun üzerine yaşlı adam yine elinden bir şey gelmeyince köydeki medyumdan yardım alıyor. ne olduğunu çözmeye çalışıyor. medyum onlara öldürün dememiş kendi başlarına buyruk hareket etmişler. kendilerine emir verildiğini düşünmeye başlamışlar. bu son dönemdeki olaylardan sonra. onların kulu olmadıklarını düşünerek tüm köye musallat olmuşlar ve köydeki tüm insanların canlı canlı yanmasını sağlamışlar.

insanların küllerinden yenileri doğmuş, çok daha güçlenmişler. peki ben... sana zarar veremiyorlar. sen güçlüsün onlara göre. senin seçilme nedenin bu? bu olaylara dayanamasaydın... bunu düşünmek bile istemiyorum. o resimleri sordum. bunlar cin tasvirleri... çocuğa musallat olacaklar... tüm köye musallat olanlar diyordu. tıpatıp aynısını yansıtmasa da kötülerine işaret, bunlar.

biz ne yapacağız? allaha iman ederek kötü büyüyü bozacağız ve mühürün sembollerini yok edeceğiz. ilk sembol köyün etrafına gömülü olan çeşitli köpek, kedi kemikleri. bu kemiklerde büyüler var. nerede oldukları belli mi? evet. evin tüm çevresinde... elimize kazma kürekleri alarak köyün yolunu tuttuk. o adamın yanımda olması bana çok daha güç veriyordu.

köye vardığımızda tuhaf seslerin çıktığını farkettim ne bunlar? bizi konuşuyorlar aralarında, korkuyorlar. sana zaten zarar veremezler bana yaklaşamazlar diyordu. sliüetler köyün etrafında süzülüyordu. soğuk soğuk terlemiştim yine... ilk başta kapı ağzındaki kemikleri çıkarttık. onlarca irili ufaklı kemikler vardı. üzerlerine arapça, ibranice yazılar eklenmiş. tüm kemikleri çıkartmaya başladık. adam bir yerden ben bir yerden çıkartıyordum. her çıkarttığımız kemik ile birlikte çığlık sesleri yükseliyordu.

bunlar ne diye sordum. kemikler onların güç kaynaklarından biri her biri, birini ifade ediyor. onları çıkarttıkça sonlarının yaklaştığını biliyorlar. tüm kemikleri topladık. şimdi ne yapacağız? birlikte tüm kemikleri ateşe vereceğiz ama şimdi değil. bu evi, bu kemikler ile ateşe vereceğiz. dedim ateş ateşe niye zarar versin hangi mantık bu? ben böyle deyince sen nasıl toprağa dönüyorsan, onlar da ateşe dönecek. bu mantıklıydı.

ardından kapıyı kırmamız gerek dedi. buna anlam veremedim. kapıda bir işaretin olduğundan söz etti. evet haklıydı kapıda bir işaret vardı. zaten kapı eskiydi elinizle bile kırarsınız o derece. benden yardım istedi ve kapıyı yerinden söktük. söktüğümüz kapıyı parça parça haline getirdik kemiklerle bir araya topladık.

şimdi dedi senin görevin var. köyün mezarlığına gideceksin ve seni eski bir mezar karşılayacak. bu mezarı daha önce gördün. üzerinde işaret olan mezar. bu mezarı kazacaksın ve kemikleri toplayıp buraya getireceksin. böylece tüm döngü sona erecek. yaşanan olaylara birlikte son vereceğiz. bu mezardaki kim dedim? o çocuğun kemikleri... her yerine kötülük karanlık, ateş işlemiş... tüm kemiklerin yakılması gerek. daha önce öyle bir mezar yoktu sonra tekrar oradaydı. gerçek dünyada o kemikler yok. bunu yapabilmen için uyumalısın ve yüzleşmelisin dedi. amk tek gitmemden kastı buymuş. ben de niye benimle gelmiyor diye düşünüyordum. bunu birlikte yapalım dedim ben tek yapamam. sakin ol alas sana orada yardım edecek. benim gücüm, kuvvetim buna yetmiyor. ben bunu yaparsam ölürüm.

nasıl uyuyacağım hemen uykuya nasıl dalacağım, nerede yatacağım. yanımda hazırladığım bir ot karışımı var. bunun suyunu içtikten sonra uykuya dalacaksın. uzun süre uykuda kalabilirsin ama uyanmak senin elinde. sakın gerçekle, sahteyi karıştırma. rüyayla gerçeği karıştırma. uyanamayıp onların içinde kalmak istemezsin. kendi kendime yok desem de artık bir şeylerin sonuna gelmiştik bu durumdan kurtulabilirdim.

toprağın üzerindeki taşları toparladım bir kenara orada yatakcaktım uykuya. verdiği değişik kokan, koyu renkli sıvıyı içtim. ondan sonra beni başımdan tuttuğunu hatırlıyorum gerçek yaşantıyla ilgili bir şey hatırlamıyorum. yine nefes nefese uyanmıştım. bedenim öylece yatıyordu ama yanında kimse yoktu. ıssız bir köyün ortasındaydım. köyün bazı ışıkları yanıyor. köyün kahvesini ise ışığı patlamış cızır cızır sesler geliyordu. evlerde ağlama sesleri ağıt sesleri, korkunç olarak tabir edebileceğimiz sesler... bir çok şey duyuyordum.

yavaş yavaş yürümeye başladım. gerçeğin bura olmadığını biliyordum. o an alas yanımda belirdi. yine buradasın. bize yardım ediyorsun diyordu. az kaldı mezarda sevişen adam dayan. bu yolda onlarla karşılacağız ama sana yardım edeceğim. mezara doğru birlikte yol aldık. mezara yaklaştığımda mezarın etrafında onları görüyordum her yerdelerdi. benim yanımda sadece bir kişi onlar onlarca, yüzlerceydi belki. oraya girip nasıl kazı yapıp da alacaktım ben o kemikleri.

hepsi sinirli gözleri ile yüzüme bakıyordu. görüntüleri çok korkunçtu yüzlerine bakma diyordu alas. kafamı eğip yanlarına doğru yaklaşmaya başladım. sesleri git gide artıyordu. birden hepsinin üzerime doğru geldiğini gördüm. geri kaçacaktım ama yerimde öylece kala kalmıştım. biri o an boğazıma yapıştı ve yere düştüm. buradan gideceksin, buraya girmeyecektin. çok büyük bir hata yapıyorsun.

o an bir patlama... ışık patlaması. üzerimde bir kalkan olduğunu farkettim. alas diye bağırdım. alas kendini feda ediyordu. ölümünü göze alarak, tüm gücüyle bana kalkan olmuştu. bana yaklaşamıyorlardı. gerçek hayatta zaten yaklaşamıyorlar ama bir ruh olarak beni öldürebilirlerdi. mezara yanına hızlıca vardığımda mezarın üstündeki işaret hale duruyordu. tshirtimi çıkarttım ve mezarı kazmaya başladım. yarım saat süre ile mezarı tamamen kazdım. ilk başta tırnaklarım ile çabalıyordum ama bir süre sonra avuçlarımın adeta bir kürek edasında toprağı kazdığını farkettim.

o mezarda yatan kişinin kemikleri simsiyah olmuştu. bir kül ile etrafı kaplıydı. çıkarttığım tshirtume tüm kemikleri topladım. bu esnada bazı siyah varlıkların havaya doğru kaçtığını da görebiliyordum. onlarcası yüzlercesi artık etrafımda yoktu git gide eksilmiş bir sayı vardı karşımda.

korkumla ilk defa böylesine yüzleşebiliyordum. alas olmasaydı başaramazdım. şimdi köyün yolunu tutmakta kaldı sıra. köye vardığımda bedenimin yine cansız bedeni ile orada öylece yattığını gördüm. hemen yanına gittim. köye şöyle bir göz attığımda artık yanan ışıkların da yanmadığını görebiliyordum. alas son bir kez bana, yaptıklarım için minnettar olduğumu ve son yolculuğunu da tamamladığını söyledi. artık ben olmayacağım diyordu.

nasıl uyanacağımı sordum. gerçekle yüzleş diyordu ve o an kayboldu. havaya yükselen gri bir bulutun olduğunu farkettim. alas son dakikalarında da benim yanımdaydı. uyanmak için odaklanmalıydım. o an annemi düşündüm, yaşananları düşündüm. gerçekten annem kim bilir nasıldı, ne durumdaydı. kemikleri yanı başıma koydum. ve gözlerimi kapatarak bu gerçeği hayal ediyordum. aniden gözümün açıldığını farkettim ve yavaşça doğruldum. yaşlı adam yanımda yoktu. etrafı dolaştım seslendim ama kimse bana cevap vermiyordu. haykırma yalvarma seslerini duyuyordum etrafımda...

yerdeki kemikleri gördüm ve ne amaçla burada olduğumu hatırladım. topladığım kemikler, tahta parçalarını bir araya getirdim. gözüme o an o kitapta erişti. kitabı da parçalayarak bu kemiklerin arasına koydum. yanımızda getirdiğimiz el bohçası gibi bir bohça içinden kibriti çıkarttım. tekrar adama seslendim ama kimse bana cevap vermiyordu.

yapacağım tek şey bunları yapmak olacaktı. son kez duamı ederek, destur diyerek ateşe verdim onca kemik parçasını. ateş ilk başta yanmayacak gibiydi ama birden körüklendi eve de sıçramıştı. koşarak evin etrafından uzaklaştım. ateşin içinden onlarca varlık yukarı kaçmaya çalışıyordu, sliüet olarak bunu görebiliyordum. her kaçışlarında bir şey onları içine çekiyordu. kendi kötülükleri içinde boğuşuyorlardı...
kafamı havaya kaldırdığımda semum olarak tabir edilen o ateşin dumanı havaya doğru yayılıyordu. hepsi ölüyordu... tüm kötülük kayboluyordu. yalnız içlerinden biri ateşin içinden kurtulmayı başardı. üzerime doğru süzülen bir ateş hüzmesi görüyordum kaçmaya başladım. bizimle birlikte sen de ölmelisin diyordu. senin yüzünden hepimiz ölüyoruz. sen de öleceksin... çok hızlı koşuyordum ama ateş hüzmesi etrafımı sarmaya başlamıştı.

etrafımı saran bu ateşten kurtulamıyordum. beni içine çekmişti yanmaya başlamıştım. işte burada bitireceğiz hepimiz ölüyoruz diyordu. sesim kesildi, tamağım kurudu... nefes almakta güçlük çekiyordum benim için de bitiyordu. gözümü alan bir nur gibi ışık vardı. herhalde öldüm ve bitmişti...

ben bu ateş içinde kaldığımda, dediğim ışık ile birlikte uyandım panpalar. hastanedeydim başımda birkaç doktor ve hemşire vardı durumumun iyiye gittiğini söylüyorlardı. ateşimin olduğunu ateş düşürmek için seruma tekrar ilaç takviyesi yapmışlardı. gözlerimi açmaya başladığımda ilk sorduğum soru neredeyim ben oldu. dinlenmem gerektiğini uyumam gerektiğini söyledir. o an uykuya dalmıştım. bir müddet sonra gözümü hasta odasında açtım başımda annem babam, kardeşlerim vardı. hasta bakıcı çok fazla kalabalık olmamasını kısa süreli yanımda durmalarını belirtti dışarı çıktı. annem başımda hem gülüyor hem ağlıyordu mutluydu kadın. neredeyim anne ben ne oldu diyordum. yaşadıklarım gözümün önünden geçiyordu. oğlum gece yataktan düştüğünde kalorifer peteğine kafanı çok sert çarpmışsın. bu da beyin kanaması geçirmene sebep olmuş. uzun süredir hastanedesin. allahıma bin şükür seni bana bağışladı diyordu. alas dedim. sayıkladığımı zannedip odadan çıktılar. yerımden kımıldayacak gibi değildim ama masanın üstünde duran bir gazete kağıdı vardı. onu elime aldığımda köy yerinde büyük yangın yazılı başlık dikkatimi çekti. hem görüyor hem görmüyor gibiydim ama odaklanıp okumaya koyuldum. dün yaşanan olayda kimsenin olmadığı, uzun yıllardır kimsenin yaşamadığı bir köyde, tahta bir evin yandığı ve bu yangının ormana sıçradığından söz ediliyordu. söndürme çalışmaları tamamlanmış olduğu belirtiliyordu. kastamonun inebolu ilçesindeki bir köydeydi bu. neyin nasıl olduğu meçhuldu ve o geçmişte yaşanan ölüm olaylarından, buna bağlantılı bir olay olabileceği şüphesi üzerinde duruyorlardı.
o an odaya yaşlı bir adam girdi. bana yardım edem adamdı. sen de buradasın diyordum. neredeydin beni orada niye bıraktın diye seslendim. yanıma geldiğinde senin sayende çocuğun ruhu ve bizim ruhumuz bu karanlıktan kurtuldu diyordu. gözleri nur içindeydi adamın. adam arkasını dönerken sen kimsin dedim. ben uzun süredir burdaymışım dedim. alas dedi ve kapıyı kapatarak dışarı çıktı. o an bağırdım ne kadar sesim çıkarsa canım yanıyordu. hemşireler filan odaya girdi. sakinleştirici, dinlendirici, ağrı kesici artık ne haltsa onu vuracaklardı. demin odaya giren kim diye sordum. tanıyor musunuz? niye odaya aldınız? biz deminden beri kapı önündeyiz kapı hiç açılmadı dedi annem ve o an uykuya dalmıştım. uyandığımda beni normal bir hayat bekliyor olacaktı...
beni dinleyen arkadaşlara teşekkür ediyorum.




Önceki
Sonraki »